TÜTÜN VE TÜTÜNCÜ KIYIMI SÜRÜYOR
İçeride ve dışarıda yoğun biçimde siyasal, ekonomik kriz yaşayan Türkiye’yi kanımca bekleyen asıl kriz, tarımda kapımıza dayanan büyük felaketin habercisi tablodur. Konunun ayrıntısına, derinine girersek ki, bugün ben gireceğim. Bugün, topraklarında tütün üretmek için, satabilmek için sokağa çıkan köylülerin dövüldüğü bir ülke haline gelmiş olduğumuz gerçeğidir. Bir bakıma bu öykü aslında mazlum tütün üreticisi köylülerimizin hazin öyküsü, aynı zamanda emperyalizmin Anadolu’daki kıyımının da vahim ve hazin öyküsüdür.
Geçen yıl Resmi Gazetede yayımlanan bir karara göre yetki belgesi olmadan tütün satışı yapanlar üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası alacakları ilan edilmişti. Geçen temmuz ayında bu kararı protesto eden köylülerden 20’si gözaltına alınmıştı. Düşünebiliyor musunuz bu ülkede tütün üretip satıyorsunuz ve hapse atılıyorsunuz! Oysa tütün üreticisinin marul üretenden, domates üretenden ne farkı var? Öyle ya, üretimi yasak olan bir ürünün satışı da yasak olması gerekmiyor mu? Türkiye’de bütün market raflarında gördüğünüz onlarca çeşit tütün mamulünün hemen hepsi Amerikan ürünü yani tütün ve tütün ürünlerinin satışı yasak değil oysa ki!. O ürünlerin satışının devamı için “tütün üreten köylülerimizin” dayak yemesi mi lazım!.
Aslına bakarsanız; Bugünkü tütün politikası, Osmanlı döneminde, ürettikleri tütünleri Düyunu Umumiye’nin kolcularına teslim etmeyenlere yapılanları anımsatıyor. O dönemde emperyalizmin silahlı tahsilatçısı olan kolcuların, Osmanlı idaresinin gözü önünde 50 bin köylümüzü kaçak tütün satıyor, diye katletmesi, tam bir vahşet olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini almıştır.
Cumhuriyet döneminde tütün konusunda yeni süreç ise Tütün Yasası’nın 9 Ocak 2002’de yürürlüğe girmesiyle başladı. Bu yasa ile tütün ekim alanları daraltıldı, satışı, ticareti yabancı kartellerin eline bırakıldı. Daha öncesinde 350-400 bin ton olan tütün üretimi 45-50 bin tona kadar düştü, düşürüldü. Dolayısıyla tütün ithalatı birden patladı. Türk vatandaşının parası kendi köylüsünün değil, Amerikan Virginia köylüsünün cebine aktarılmış oldu. İzmir Torbalı’da üretim yapan yabancı sigara fabrikaları Yunanistan’dan TIR’lar dolusu tütün getirmeye başladılar. İşte o yüzdendir ki, günümüzde Düyunu Umumiye’yi yeniden yaşamaya başladık. Düyunu Umumiye, borca batmış Osmanlı’nın neredeyse bütün gelirlerine el koyan bir haciz kurumu hüviyetinde kurulmuştu. 1881’de Abdülhamit döneminde kurulan bu emperyalist gasp kurumu, İngiliz, Fransız, İtalyan, Alman ve Avusturyalı görevlilerin kontrolünde idi. Bu gasp kurumunda 1912 yılında 9 bin kişi çalışıyordu. Osmanlı, dışarıdan ilk borcu 1854’te almıştı ve 1879’a kadar on yedi defa borçlanmıştı. Düyunu Umumiye Osmanlı’nın neredeyse bütün gelirlerine el koydu. El koyduğu ürünlerin başında tütün geliyordu. 1883 yılında kurulan Tütün Reji İdaresi ile ülke içindeki tütün üretiminde, denetlenmesinde, satış ve ticaretinde bütün egemenlik yabancılara verildi. Kolcu denilen tahsilat çetesi ise bu yabancı sömürge kuruluşuna bağlı olarak çalışıyordu. Tütün üreticilerinin korkulu rüyası oldular. Kolcuların Anadolu’daki katliamları dramatik türkülere, folklor oyunlarına da konu olmuştur. Ege’den yükselen “Kolcular geliyor Halil’im nerelere kaçalım” türküsünün feryadı, Trabzon’un meşhur kolbastısının figürlerindeki hareketler kolcu vahşetine dayandırılır. 1896’da Trabzon valiliğine atanan Kadir Bey, hem Osmanlı İdaresi’nden vali maaşı hem de Reji İdaresi’nden tütün maaşı almakta idi. Çünkü bölgedeki tütün üretimini Makedonya’dan getirdiği kolcu çete başları ile tamamen Reji İdaresine aktarmakta bunun ödülünü de ballı maaş! ile almakta idi. O vali 1903 yılında vefat ettiğinde, Abdülhamit 450 altın göndererek onu Gülbahar Hatun Camisinin yanında yaptırdığı türbeye defnetti. Bu yapı yani sözde türbe Cumhuriyet döneminde buradan kaldırıldı. Kolcuların bu vahşetine son veren kişi ise İzmir İktisat Kongresi’ni toplayarak Reji İdaresini kaldıran ve yerine 4 Mart 1925’te Tekel’i kuran Mustafa Kemal Atatürk’tü. Ne acıdır ki Atatürk’ün kaldırdığı Reji İdaresi ve kolcular bugün yeniden modern bir biçimde yani şekli değiştirmiş olarak önümüze konulmuştur. Türk köylüsü dün olduğu gibi bugün de dışarıdan gelen talimatlarla tarlasından, tütününden koparılması, dün olduğu gibi bugün de hapislere, sopalara maruz bırakılması böyle mümkün kılınıyor. Türk tütününün başına gelen aslında Türk tarımının başına gelenin bir özeti, hatta bir bakıma apaçık yansıması değil midir?..
Yorum yapın