GERÇEĞİ SAPTIRAN ALGI OYUNLARI ÖLÜMCÜLDÜR!.

İnsanlar genellikle, inançları ve kimlikleri bağlamında, yaşadıkları gerçeklere aykırı algılamalar ve yorumlamalar yapabilirler. Dolayısıyla, Demokratik olmayan, Demagojik yöntemler kullanan politikacılar, yaşanan olumsuz gerçekleri, seçmenlerin kimlikleri ve inançları üzerinden saptırmaya çalışırlar. Örneğin, ülkenin bütün servetini ve milli gelirini kendisine ve yandaşlarına aktaran bir iktidar, toplumu ekonomik iflasa sürükleyip vergiler, devalüasyon ve enflasyon yoluyla seçmeni açlığa mahkûm ettiğinde üç kademeli bir ‘algı operasyonu’ yapar: ilk olarak fiyat artışlarını yani zamları inkar ederler. Terimlerle oynayarak, seçmeni açlığa mahkum eden fiyat artışlarını “Zam” yerine “Fiyat ayarlaması, fiyatları güncelleme” gibi terimlerle örtbas etmeye çalışırlar. İkinci aşamada ise terimler aracılığıyla yaptığı algı operasyonu, geçim sıkıntısı çeken seçmenin yaşadığı gerçeklerle uyuşmayınca, bu kez fiyat artışlarının sorumluluğunu başkasının üzerine hatta dış güçlerin(!) üzerine atarlar. Sırasıyla üreticiyi, toptancıyı, marketleri, istifçilikle, karaborsacılıkla suçlar. Onlara ağır cezalar, yaptırımlar uygular. Sonra üçüncü aşamaya geçilir. Bu kez ise başkasını suçlamak da işe yaramayınca, kimlikler ve inançlar üzerinden, ırkçı, faşist milliyetçi veya dinci, mezhepçi yönlendirmelere başvurmaya başlarlar. Yani çekilen zorlukları, sahip olunan kimlikler üzerinden kutsal terimler, kavramlar aracılığıyla yorumlama aşamasını başlatırlar. Seçmenlerin çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeden örnek vermek gerekirse, bütün eleştirilere karşı, ya “Ezan susmaz, bayrak inmez vatan bölünmez” diyerek yanıt vermeye başlarlar. Ya da Allah’ın insanları yoksulluk ve açlıkla sınadığını veya bu sorunların insanların işledikleri günahlardan dolayı ceza olarak başlarına geldiğini söyler. Biraz önce örneklemeli biçimde anlattıklarım seçmenlerin doğrudan yaşadıkları gerçeklere en aykırı durum olduğu için, örneklerimi, özellikle geçim derdi, sıkıntısı olarak seçtim. Oysa örneğin dış politika gibi, geçim derdi kadar doğrudan yaşanmayan gerçeklere ilişkin konularda iktidarların yaptıkları “algı yönetimleri” hem doğrudan algıyı hem de yorumları çok daha kolay etkileyebilir. Üstelik, örneğin dış politikada hem dinsel, mezhepsel hem de ırkçı, faşist milliyetçi kimlikler ve inançlar sadece algılarda değil, yorumlarda da çok etkili olur. Ne yazık ki, bizdeki iktidar da Demokratik değil, Demagojik yöntemler kullanıyor. Üstelik de yanlış politikalarından dolayı seçmendeki desteğini yitirdikçe gerçekleri saptırma çabasını daha da şiddetlendiriyor. Hatta özellikle habercilere, yorumculara yönelik olarak, polis ve yargı aracılığıyla bazı terimleri ve kavramları kullananları cezalandırıyor, bazı terim ve kavramları kullananları ise ödüllendiriyor. Sanki bunlar yetmiyormuş gibi, üstüne üstlük, geçmişi de yeniden yazmaya çalışıyor!

Peki, gerçeklere aykırı olan, onları saptıran algı yönetimi neden ölümcüldür?

Bence kanaatim odur ki; Bunun üç nedeni vardır: Birinci neden, iktidarın gerçeklere aykırı mesajlar vermek için kullandığı devlet aygıtlarına güven sıfırlanır. İlan edilen sayılara, oranlara, verilen bilgilere kimse inanmaz. Böylece hem bu yolla yaptığı algı operasyonu çöker hem de gücünü kullandığı devlet işe yaramaz hale gelir. İkinci neden, iktidar borazanı olan medyaya güven sıfırlanır. Bu yolla yapılan algı yönetimi de etkisizleşir. Üçüncü neden ise asıl ölümcül olandır: Bu durumda ya, algı ve yorum oyunlarının asıl kaynağı olan kimlik ve inanç sistemi çöker ya da seçmen, iktidarı, kendisini aldatmak için kullandığı inançtan ya da kimlikten dışarı atar. İşte genel politikasını sürekli olarak gerçekleri saptırmak üzerine kurmuş olan liderlerin, partilerin siyasal ölümünün gerçekleştiği aşama, iktidarın, halkı aldatmak için kullandığı mukaddes yani kutsal değerlerden ve kimlikten dışarı atıldığı tam da bu noktada başlar. Bilmem anlatabildim mi?.