TRAVMALARIMIZ

Ayrılıklar, ölümler, kavgalar hatta bazen suskunluklar hayatımızda derin izler bırakabilir. Çocukluğumuzda, gençliğimizde yaşadığımız, bazen unuttuğumuz bir olay bugünkü hayatımızı derinden etkileyebilir. Bazen hastalık olarak ortaya çıkar, bazen suskunluk olarak ya da bir davranış olarak...Siz unutsanız bile bilinçaltınızda kayıtlıdır.. Günümüzde birçok hastalığın kökenine inildiğinde bu travmatik olaylarla karşılaşılmaktadır. Travmalar çözüldükçe birçok hastalıkların da iyileştiği görülmüştür.

Geniş açıdan baktığımızda, ruhumuz bu dünyada, bu bedende tekamül için bulunmaktadır. Bu yüzden önümüze bir çok olaylar, insanlar çıkar. Bu olaylar ve insanlar adeta bizim sıçrama tahtalarımızdır. Yaşadığımız acılar geriye dönüp baktığımızda bizi olgunlaştırır, insanlar ise hayatımıza, bize bir şey öğretmek için gelirler. Bazen ise yaşadığınız olay yaşayacağınız başka bir şeyin hazırlayıcısı da olabilir. İlahi bir kurgu içerisinde ilerlemeye devam edersiniz. Travma yaşadığınızda ise bu bilgi beynimize duygularla kodlanır.

Bilimsel olarak yaklaşacak olursak, dünyaca ünlü akademik bir yayın olan Nature dergisinde, fareler üzerinde yapılan optogenetik araştırmayı içeren bir makale yayınlanmıştır. Buna göre; gözümüzün arkasında Opsin  adı verilen ışığa duyarlı protein bulunmaktadır. Bilim insanları gelen ışığın dalga boylarını değiştirerek, opsin proteini miktarını da değiştirmişler bunu beynimizdeki nöronlara aktarmışlar ve hatıraları hatırlama ya da silmeye etkilerini ortaya koymuşlardır. Belli dalga boyundaki ışıkla, opsin proteininin değişimiyle depresyon, saldırganlık, huzursuzluk oluştuğunu gözlemlemişlerdir. Hatta bu deneyde anne olmayan fareler bu protein sayesinde anne gibi davranmışlardır. Opsin proteiniyle hipokampüste hafızanın anıları olan engramlar canlandırılabilir, silinebilir hatta yüklenebilir.

Bilimsel olarak yapılan bu işlemleri aslında beynimiz belli olaylar karşısında kendisi yeniden canlandırabiliyor, bazen bunun farkında olmadığımız halde bir savunma geliştirebiliyor. Örneğin bir travma sırasında o an belki fark etmediğiniz bir koku sizin sonraki zamanda alerji olmanıza, anne karnındayken annenizin yaşadığı bir korku belki de ilerde sizde erken saç beyazlamasına sebep olabiliyor. Belki de durup durduk yere huzursuzluk, sıkıntı kaplıyor içinizi belki öfke nöbetleriniz oluyor.

Yaşadığımız travmaları öncelikle kabullenmek çözüme giden en büyük aşamadır. Bir çok kişi bunları hatırlamak bile istemez. Ancak bu anılarla barışmadıkça arttıkça devam eden bir huzursuzluk, belki bir hastalık asla peşimizi bırakmayacaktır. Biyolojik olarak hastalıklarımızda iyileşme yolunda sonuç alamıyorsak, fiziksel bedenimiz için gerekli ilaçlarımızı kullanırken bir yandan da ruhumuzu da iyileştirmemiz beynimizdeki o gizli mabedimize ulaşmamız lazım. Travmaları kendimiz veya bir uzman yardımıyla çözmek kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır...