TOPLUMSAL DİP DALGA NEREYE SAVRULDU?

Cumhuriyetin yüzüncü yılında toplumun her katmanında oluşan bir dip dalga daha da büyüyerek acaba Türk siyasal yaşamını epeyce derinden etkileyecek midir? Sözünü ettiğim bu dip dalga cumhuriyet değerlerini korumaya yöneliktir ama asıl rengini ve kokusunu milliyetçilikten almaktadır, kanısındayım. 21 yıllık AKP iktidarının bilhassa son 12-13 yıldır cumhuriyet değerlerini yok sayan ve kimi uygulama ve icraatlarıyla adeta kendi cumhuriyetini kurmaya yönelik adımları atmaya başlaması toplumun önemli bir kesiminin uyanmasına yol açmış mıdır? Bu konu bence çok tartışma götürür, diye düşünüyorum. Bunun üzerine önce iki yıl süren ‘Pandemi’ dönemi ve ardından yaşanan ve günümüzde kriz boyutunu kat be kat aşan ve ağırlaşan ekonomik sorunlar, şimdilik üstü örtülü de olsa gizliden gizliye yürütülmeye çalışılan ümmetçi programlarla bir anlamda açığa çıkan sığınmacılar sorunu, her şeyin üstüne onlar açısından tuz biber ekmiştir. Dolayısıyla ekonomik krizi iliklerine kadar hisseden halkın sokaklarda karşı karşıya kaldığı manzaralar uyanışı hızlandırmış gibi görünmüştür ama son yaşanan seçim süreci sayesinde zihinlerde oluşan pek çok soru ve sorun farklı algılanmalara yol açmıştır. Ancak böyle giderse açmaya da devam etmektedir. İnanın gerçek bir toplumsal tehlikeyle karşı karşıyayız ama benim gibi gören var mı, orası da tartışma konusudur. Sığınmacı sorunu bence toplumsal tahammül sınırının çok ötesine geçmiş ve ulusal kimliğe karşı bir tehdit doğurmuş ve oluşturmuştur. Tek adam yönetimi ve onun iktidarı ülkeyi adeta ‘ümmet-millet eksenli’ bir ayrışmanın eşiğine getirmiştir. Bu İktidar sürdükçe ki seçim sonuçlarına göre beş yıl daha sürecektir. Bu vahim durum pek değişecek gibi görünmemektedir. Sığınmacı sorunu bir büyük yıkım projesinin önemli bir parçası haline gelmiştir. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet ile hesaplaşmaya dayalı, ortak kimliği ve kurumları tahribe ve dönüştürmeye yönelik bu ümmetçi yaklaşım ve tavırlar belki de final adımına yaklaşırken öte yandan nihayet kendi karşıtını da doğurma aşamasına gelinmiştir. Şöyle ki, yazımın başlığında ‘toplumsal dip dalga’ diye sözünü ettiğim ‘Yeni dalga’ seçimlerden önce bence bu karşıt adımı kararlılıkla atmış gibi görünmekteydi. Bu dipten gelen yeni dalga özünde cumhuriyeti koruma ve kollamaya yönelik gittikçe büyüyen bir sivil toplum hareketi olarak gözüküyordu. Bilinmektedir ki bu milletin ezici çoğunluğu ideolojik temelde aslında cumhuriyetçidir. Siyasal olarak hepimizin ortak siyasal kimliği olan Türklüğü ve Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti korumaktan yanadır. Gerçekten bu bağlamda bakıldığında toplum milliyetçidir. Toplumun kimi kesimleri farklı kimliklere saygı ve sempati duysa da temelde etnik milliyetçiği savunan yaklaşımlara aslında karşıdır, yani ulusal bütünlükten yanadır, laikliğin önemini kavramıştır. Kadın-erkek eşitliğini büyük ölçüde içselleştirmiştir. Atatürk’ün de temel ilkesi olan “Yurtta sulh, cihanda sulh” taraftarıdır. ABD ve Batı’ya düşman değil ama oyunlarına karşı hassastır. Bilimsel eğitimin bilincinde ve inanç özgürlüğünün korunmasından yanadır. Bu saydığım türde ilkeleri benimseyenler aslında yurtsever, vatansever olanlardır. Onlar farklı siyasi partilere gönül verse de bu değer ve ilkeleri kapsayan cumhuriyeti savunur görünmektedir. Ancak sonuç olarak onlar yani kast ettiğim kesim gerçekten milli ve yerlidir. Asıl mesele sadece sığınmacı karşıtlığı ya da kimilerinin yaftaladığı gibi yabancı düşmanlığı değildir. Mevcut ve seçimlerde yenilenmiş gibi görünen AKP iktidarının ideolojik, siyasi, sosyal ve ekonomik düzlemde yürüttüğü yıkıcı gibi görünen programı tersine çevirmeye yönelik bilinçli bir koruma/korunma hareketleri, sözünün ettiğim gibi dipten gelen yeni dalga şeklinde başlamış, ümmetçiliğe karşı ulusçuluğu yani milliyetçiği savunuyor görünmekteydi ancak..

Ve o dip dalga, an itibarıyla halen yerinde durmaktadır kanaatindeyim. O dip dalganın özünde ve temelinde 1920’lerin Saray İstanbul’una karşı Mustafa Kemal’in direksiyonda olduğu Başkent Ankara siyasetinin kanımca öyle inanıyorum ki, her şeye rağmen günümüzde halen izdüşümü olma yolunda ilerlemektedir. Cumhuriyet’in yüzüncü yılında bu dalgayı daha da büyütmek, Cumhuriyet’imizi hukuk devleti ekseninde, ulusal kimlik ve bütünlük içinde gerçek demokrasiyle taçlandırmak her şeye rağmen sadece bizlerin ellerindedir. Ben buna inanmaya devam ediyorum, kim ne derse desin!..