Yaz ayalarındayız. Çoğumuz hafta sonlarını deniz ve tatili iple çekiyoruz.
Denize girmek, piknik yapmak, doğayla iç içe vakit geçirmek... Hepsi güzel. Keşke geride bıraktığımız manzara da o kadar güzel olsa!
Bir deniz kenarına gidiyorsunuz, denizden önce pet şişe denizine denk geliyorsunuz. Piknik alanlarında çam ağaçlarının gölgesine serilmiş cips poşetleri, yarısı yenmiş sandviçler, yakılmış mangalların közleri… Doğa ile insan arasındaki ilişkiyi sanki “kirlet-kurtul” diye kodlamışız.
Kusura bakmayın ama bazı sahillerde kumun rengi mi değişti yoksa o gördüğümüz şey izmarit ve çekirdek kabuğu mu, artık ayırt edemiyoruz.
“Belediye temizlesin” diyenleri de duyar gibiyim. Evet, belediyeler temizlesin, ama biz niye kirletiyoruz? Belediyelerin işi piknikçi arkasını toplamaktan mı ibaret?
Doğa kimsenin hizmetçisi değil. Deniz size bedava tatil sunuyor diye, onun da bir sabrı var. O sabır taştığında deniz plastik kusuyor, orman yangın kusuyor, hayvanlar ölüyor, iklim değişiyor. Sonra hepimiz doğa felaketleriyle ilgili duygu dolu cümleler kuruyoruz, ama suçun en başına dönüp bakmayı unutuyoruz.
Bir poşetini, bir pet şişeni çöpe atmak bu kadar mı zor?
Yanında getirdiğini yanında götürmek neden bu kadar büyük bir meziyet sayılıyor artık?
Kısaca söylemek gerekirse: Tatilciliği öğrendik ama insan gibi tatil yapmayı henüz beceremedik.
Doğaya borcumuz var. Hem de büyük bir borç. En azından bundan sonra giderken piknik örtüsünü toplarken çöpleri de toplayalım. Kumsalda güneşlenirken, bir gözümüzü çevreye ayıralım. Çevremizi korumak, sadece belediyenin değil, hepimizin insanlık görevi.
Doğaya sahip çıkmazsak, bir gün o da bize çıkışır. Hem de hiç kibar olmaz.
Saygılarımla.
Yorum yapın