II. Abdülhamit 31 Ağustos 1876’da Osmanlı tahtına çıkmıştı.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda 13 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan Berlin Antlaşması ile Sırbistan’ın bağımsızlığı tanınmıştır. Sırbistan’a Niş vilayetinden başka Bulgaristan’ın güneydoğusundaki bazı topraklar verilmişti. Ancak Sırbistan, Yenipazar Sancağı’nın kendisi ile Karadağ arasında paylaştırılmayarak, Bosna ve Hersek ile birlikte Avusturya’ya verilmesinden büyük düş kırıklığına uğramıştı. Karadağ’ın bağımsızlığı tanınmaktaydı. Romanya, bağımsız bir devlet olarak tanınmış; Besarabya’yı Rusya’ya terk etmeyi ve bunun karşılığında Dobruca’yı almayı kabul etmişti. Büyük Bulgaristan üç bölgeye ayrılmaktaydı. Birinci bölgede, Osmanlı hükümranlığı altında özerk ve Babıâli’ye vergi veren bir Bulgaristan Prensliği kurulmaktaydı. Bulgaristan Prensliği, dokuz ay süreyle Rusya tarafından yönetilecekti. İkinci bölge, Doğu Rumeli ismiyle Osmanlı Devleti’ne bırakılmaktaydı. Üçüncü bölge ise Makedonya olup, reform yapmak koşuluyla Osmanlı Devleti’nde kalmıştı. Bosna ile Hersek, Avusturya tarafından işgal edilip yönetilecek; ancak, bu iki eyalet Osmanlı hükümranlığı altında bırakılacaktı. Avusturya ayrıca, Yenipazar Sancağında da askeri güç bulunduracaktı. Rusya; Kars, Ardahan ve Batum kentlerini koruyacak, Batum’da askeri tesisler bulundurmayacak, Doğubayezıt’a ise Osmanlı Devleti’ne geri verecekti. İngiltere Kıbrıs’a yerleşecek, İran’a da Hatur bölgesi verilecekti.

KAYNAKLAR DARALDI
Osmanlı Devleti, 1878 yılına gelindiğinde, toplam olarak 210.000 km2 civarında toprak yitirmiştir. Berlin Antlaşması sonucunda Balkanlar’da 11 milyon kişi Osmanlı yönetiminden koparılmıştır. Bu toprak ve nüfus kopmalarına ek olarak, malî kaynakları da azalmıştı. Osmanlı Devleti’nin, bağımsızlıklarını kazanmış olan devletlerin önceden almakla yükümlü oldukları vergilerden yoksun kalmıştır.  
Berlin Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti, kendisine bağlı olarak kurulmuş olan Bulgaristan Prensliği’nde herhangi bir yönetimsel etkinlikte bulunamayacaktı, çünkü bu prensliğin içişlerinde özgür olduğu kabul edilmişti. Doğu Rumeli Vilayetinin Osmanlı hükümranlığı altında bulunmasına karşın, bu vilayetin yönetimi devletlerarası bir komisyon tarafından üstlenilmekteydi. Girit ile öteki bazı vilayetlere uygulanacak yönetim biçimi de bu komisyon tarafından gözden geçirilecekti. Kıbrıs ile Bosna ve Hersek, Osmanlı hükümranlığı altında bulunmakla birlikte bunlardan birincisi İngiltere, ikincisi de Avusturya tarafından işgal edilecek ve yönetilecekti. Babıâli, Anadolu’da Ermenilerin bulunduğu yerlerde reform yapmayı kabul etmekte ve bu reformları Avrupa’nın büyük devletlerine bildirme yükümlülüğünü üstlenmekteydi. Berlin Antlaşması’nı izleyen yıllar içerisinde Osmanlı Devleti’nden yeni kopmalar gerçekleşti. 1881’de Tesalya ile Epir’in bir bölümü Yunanistan’a bırakılmış; birkaç yıl sonra da Osmanlı’nın siyasal ve askerî denetimi altında bulunan Doğu Rumeli Bulgaristan topraklarına katılmıştı. Öte yandan, 1881’de Tunus Fransa’nın koruması altına konulmuş; 1882’de de İngilizler, Mısır’ı “belirsiz bir süre için” askerî olarak işgal etmişti. Bunlar, hiç kuşkusuz, Osmanlı Devleti’nin saygınlığına indirilmiş olan yeni darbelerdi. 1880’li yılların başlarında Osmanlı Devleti yeni bir çehre kazanmaktaydı. Avrupa’da yalnızca Makedonya aralığı ile Afrika’da sadece Libya kıyısına sahip olan Osmanlı, daha çok Asyalı ve Müslüman bir devlet görünümüne sahip olmaktaydı. Osmanlı Devleti, nüfusunun dörtte üçünün Müslüman olduğu bir devlete dönüşmüştü.
Yazımın sonunda herkesin dikkatini bir noktaya çekmek isterim. Devletleri yönetenler, tarihi göz ardı ederek kamuoyunu yanıltıcı açıklamalarda bulunurlarsa, bunun vebali çok büyük olur ve tarih onları asla affetmez!..