SUYA SABUNA DOKUNMADAN ALIN SİZE ARABESK BİR YAZI..

Malum, Meclis’ten ‘sosyal medya düzenlemesi’ adı altında sansür yasası kavga gürültüyle de olsa geçti. O nedenle bugünlük de olsa suya sabuna dokunmadan siyaset dışı bir yazı kaleme alayım, dedim. O halde alın size arabesk bir yazı; Arabesk müziğin uyuşturucu etkisiyle elbette doğal olarak arabesk kültür iklimi altında çocukluk, ergenlik ve de bir parça gençlik yıllarını geçirmiş olmama rağmen bu kültürden kendimi olabildiğince uzak tutmaya çalışmış, etkilenmekten uzak durmuş biri olmama rağmen o günlerin geçtiği dönemleri yani 1970'lerin ikinci yarısıyla 1980'lerin ikinci yarısı arasını kapsayan yaklaşık 15-16 yıllık süreci kastediyorum, acılarla yoğrulmuş(!) arabesk yılları hiç ama hiç unutamıyorum!..

Şaka bir yana yaşı benim gibi 50’sini çoktan devirmiş, 56’sına erişmiş, hatta 56'sını de bitirmesine sayılı günler kalmış olanlar gayet iyi anımsayacaklardır. 1970’li yılların başından 80’li yılların sonuna kadar çok güçlü biçimde esen, o dönemde aynı zamanda ‘sosyolojik bir olgu olarak’ da etkisini toplumsal yaşamda oldukça hissettiren ‘arabesk müzik’ fırtınası vardı. O günlerle bu günleri kıyaslayarak gözümün önüne getirince bazen kendimi saatlerce düşünmeden alamıyorum. Neden, derseniz; ‘Bugünkü son derece gelişmiş teknolojik dijital ortam ile o arabesk müzik fırtınası bir araya gelseydi, ortaya nasıl bir müzik kültürü ortaya çıkardı, acaba!.’

Başlangıçta Orhancı ve Ferdici hemen sonrasında Müslümcü, İbocu ya da Kibariyeci şeklinde tanımlanan damarlarla hizalanan arabeskçilerden kim bilir neler doğardı?.

O yıllarda kent içinde ve kentlerle kasaba ve köyler arasında seyreden dolmuş minibüslerinin çoğunluğunun tamponunda şöyle bir el yazısı vardı; “Kaderimse severim” veya “Sev dedi gözlerin” O zamanlar oğlunun istediği mesleğe bir türlü kavuşamamasına içerleyen kamyoncu baba sanırım büyük ihtimalle kamyonun kasasına şunu yazdırırdı;  “Bir tek dileğim var, hırsız ol ama yakalanma yeter!.” Beceriksiz oğul da herhalde çaresizce “Hatasız kul olmaz, Hatamla sev beni!” yanıtını içinde saklardı veya söylerdi. Elbette bunların hepsi birer hiciv veya latife, yani mizahi düşüncelerle yapılmış şaka ve espriler!.

Ama gerçekten düşünün bir kere o zamanlar bindiğiniz tıkış tıkış minibüste Orhan Abi’nin müziğiyle sabah erkenden Terapiye başlıyorsunuz; “Sevdik, sevdik başka sevdik, sevildik, sevilmedik, ama durmadan sevdik hamdık, piştik, elhamdülillah!.” 

Buna karşılık amansız rakip Ferdiciler de diğer minibüsten hemen yanıtlıyorlardı; “Yüzüme bakacak yüzün kalmamış, doğru bir kelime sözün kalmamış, aklını fikrini kin bürümüş, sen de mi Leyla, sen de mi Leyla, güzel gözlerini kin bürümüş, sen de mi Leyla, sen de mi Leyla!.” 

O günleri anımsayanlar gayet iyi bilirler, Ferdi Tayfur’un o şarkısının bu kısmında hemen bir uzun hava başlıyordu; “Karaya ak denilir mi, amaya bak denilir mi, sen de mi Leyla, sende mi Leyla!.”

Müziğe damgasını vuran iklim böyle olunca da araba arkalarındaki yazılar da farklı olurdu elbette. Alın size o yılların arabesk ortamından kalma bir buket; “Çalışına kızlar, yoluşuna millet hasta/ Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza/ Bir sabah uykusuna doyamadım, bir de paraya/ Yolların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım/ Miras değil, alın teri/ Bir Tanrı’yı, bir de beni sakın unutma/ Uykulu gözler, yolunu gözler/ Geç geldi desinler, paçayı kaptırdı demesinler/ Severek kaçırana hesap sorulmaz/ Severek ayrılalım, problem çıkmasın/ Gülü bir gün, seni her gün seveceğim/ Dünya dikenli bir hayat, sevende mikabahat, sen ne yaptın Nebahat?.” 

Müslüm Baba  yani Müslüm Gürses “İtirazım var”  diye seslenirdi o yıllarda bazen eski bir teypten  “Yalan dolu gözlere, durulmamış sözlere, dost olmayan yüzlere, itirazım var!”  diyerek aynen devam ederdi:  “Ben hep yenilmeye mahkûm muyum, Ben hep ezilmeye mecbur muyum, itirazım var bu yalan dolana, benim şu dertlere ne borcum var ki, tuttu yakamı bırakmıyor, benim mutlulukla ne zorum var ki, bana cehennemi aratmıyor!.”

O yıllarda yeni yetme olan Esengül ise karşı hattan seslenirdi sevdiğine: “Uzaklarda aramam, çünkü sen içimdesin, taht kurmuşsun kalbime, en güzel yerindesin! Her an seni canımda ruhumda buluyorum,  aşkınla sarhoşum ben, çılgınca seviyorum, artık anmak istemem ayrılığın adını, seninle alabildim mutluluğun tadını..”

Arabesk filmlerde finaller bol acılı ve kötü olurdu o zamanlarda..

Senaryo yazarlarının tembelliği yüzünden roller hep aynıydı, Küçük Emrah’ın annesi genellikle zor durumda kalır, kötü yola düşerdi; ‘Yuvasız Kuşlar’ da Ferdi Baba ise sürekli isyan halindeydi. “Bu kadeh senin şerefine” diye seslendiği Emmioğlu’ na “O türküyü bir daha çal, gene çal” deyince, Emmioğlu da ‘Çal!’ talimatını belki de yanlış anlayarak türkünün mülkiyetini çalardı. Yakınından yediği bu darbeyle temelli derbeder olan Ferdi Baba ise asılırdı yanık sesiyle herhalde; “Ben de bu dağların nesine geldim, meleşir kuzular sesine geldim, bir garip ölmüş de yasına geldim/ Geldim Emmioğlu”

Aslında her sanat eseri ait olduğu devrin özelliklerini yansıtmakla birlikte, kaçınılmaz bir son, yaprak dökülme mevsimi, kaçınılmaz hazan vardır. Onu da seslendirmek herhalde Orhan Abi’ye düşerdi; “Ne sevenim var, ne soranım var, öyle yalnızım ki, çilesiz günüm yok, dert ararsan çok! Öyle dertliyim ki, bana kaderimin bir oyunu mu bu, aldı sevdiğimi verdi zulmü, dünyaya doymadan göçüp gideceğim, yoksa yaşamanın kanunu mu bu!.”

Gayet keskin çizgileriyle kutuplaşan siyaset ortamıyla toplumunda ve elbette ki bizlerinde o kutuplaşmadan nasibini fazlasıyla almamızdan dolayı yıllar sonra yeniden arabesk hale geliverdik. Aslına bakarsanız altı yıl önce 15 Temmuz 2016 kalkışmasını yaşayınca pür mealimiz epeyce berbatlaştı ve bir türlü düzelemedi. Bugün de yine o gerginlikten beslenen kutuplaşmış siyasal ve de dolayısıyla toplumsal iklimden nasibimizi almaya devam ediyoruz. İşte tam da bu nedenle çoğunlumuzun psikolojisi de iyice dağılmış görünüme bürünmektedir. Böylesi karamsar ve kasvetli bir ortamda ne olacağını doğrusu kestiremiyorum bile..

O zaman ne diyelim; Batan güneş beni de al, dönmem artık bu yerlere, felek sanki inat etmiş, Bütün kastı benim gibi sevenlere!.