Süleyman'dan Hakkın Alır Karınca
Kanuni Sultan Süleyman, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların itlaf edilmesinin dinen caiz olup olmadığını Şeyhülislâm Ebussuud Efendi’ye sorar. Hem de ne soruş, tam anlamıyla şahane bir beyit:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günahı var mıdır anı kırınca?
(Eğer karınca ağaca zarar veriyor, onu kurutuyorsa, karıncayı yok etmenin bir günahı var mıdır?)
Ebussuud Efendi, zamanın şeyhülislâmıdır. Kanuni’ye hoş görünmek için, karıncanın ölmesinden ne olur padişahım, diyebilirdi, fakat o, ince bir nükteyle bakın ne diyor, bu da sanatkâr bir padişaha sıradan bir cevap değildir:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman'dan hakkın alır karınca.
"Hoca Çelebi" olarak bilinen Ebussuud Efendi Osmanlı döneminde görev yapmış bir Şeyhülislam'dır. Ailesi İskilip civarındaki İmâdlı olduğu için "İmadi" olarak da anılır. 30 Aralık 1491 tarihinde Çorum'un İskilip ilçesinde doğdu. 'Hoca Çelebi' olarak da bilinir.
 

GÜNÜN FIKRASI
HATIRLAMIYORUM
Bir Fransız, bir Alman, bir Amerikalı ve Temel alanında en iyi askerler olarak seçilmişler. Bir görev için bunların hepsi hücrelere kapatılmış ve her birine bir sır verilmiş. İlk olarak Fransızın hücresine girip sırrı söyletmeye çalışmışlar ve hemen söylemiş. Daha sonra Almanın bulunduğu hücreye girmişler baskı yapmışlar söylememiş, tırnaklarını çekmişler, söylemiş. Sonra Amerikalının hücresine girmişler baskı yapmışlar, söylememiş, tırnaklarını çekmişler söylememiş, elektrik vermeye kalmışlar söylemiş. En son Temel’in hücresine girmişler. Baskı yapmışlar, söylememiş. Tırnaklarını çekmişler söylememiş, elektrik vermişler, söylememiş. Daha bir yığın işkence yapmışlar bana mısın dememiş. Adamlar yorulunca çıkmışlar odadan yarın devam etmek için geri döndüklerinde Temel’i kafasını duvara vururken bulmuşlar; Hatırlamıyorum, hatırlamıyorum…
GÜNÜN SÖZÜ
“Adaletten ayrılma, acizlere ve biçarelere karşı merhametli ol. Kimsesizlere şefkat göster, herkesin sana ram olmasını istiyorsan ulemaya çok saygı göster, zaruret olmadıkça kimseye sert davranma.„—II. Bayezid

-/-/-/-

ÇOKLU ZEKA KURAMI
Çoklu zekâ kuramı 1983 yılında Howard Gardner tarafından zekâyı tek ve baskın bir yetenek olarak görmekten ziyade, çeşitli ve özel boyutlardan oluştuğunu öneren bir modeldir.
Gardner bilişsel yeteneklerin geniş bir yelpazeden oluştuğunu ve aralarında sadece çok zayıf bir korelasyonun bulunduğunu savunmaktadır. Örneğin, kuram çarpma işlemini kolayca öğrenen bir çocuğun, bu görevde zorluk yaşayan bir çocuğa göre daha zeki olduğunu söylemez. Basit çarpma işlemlerinde uzmanlaşmak için zaman harcayan bir çocuk 1) çarpma işlemini farklı bir yolla öğrenebilir, 2) matematik dışındaki bir alanda üstün olabilir, 3) hatta çarpım sürecini derin bir seviyede anlıyor veya tamamen farklı bir süreç olarak görüyor olabilir. Temelde derin bir anlayış içermesi de yavaşlığa ve çarpım tablosunu hızlı hatırlayan çocuğa bakıldığında potansiyel matematiksel zekâsının gizlenmesine neden olabilir.
 

Kuram ortaya atıldıktan sonra farklı tepkilerle karşılaştı. Geleneksel zekâ testleri ve psikometrikler genellikle zekânın boyutları ve farklı görevler arasında Gardner'ın kuramının öngördüğü düşük ilişkiden ziyade yüksek korelasyon bulmakta. Yine de birçok eğitimci kuramın önerdiği yaklaşımların uygulamalı değerini destekler.
Eğitimde kullanımı
Gardner(1999) zekâyı ‘‘bir kültürel ortamda problem çözme veya kültürün bir değeri olan bir ürün yaratma bilgisinin etkinleştirilebilir biyopsikolojik potansiyeli.’’ şeklide tanımlamıştır. Gardner'a göre bunu etkinleştirmek için sadece mantıksal ve dilsel zekâdan daha fazla yol vardır. Gardner okullaşmanın amacının "insanların zekâlarının geliştirilmesi ve mesleksel veya meslek dışı hedeflerine ulaşmaları için zekâ spektrumlarına uygun düzeyde yardım edilmesi gerekir. Yardım alan insanlar ise topluma daha yapıcı bir biçimde hizmet etmeye heves duyarlar."
Geleneksel olarak okullar mantıksal ve sözel/dilsel (özellikle okuma ve yazma) zekânın gelişimini vurgulamaktadır. Dünyada uygulanan IQ testleri ise (Türkiye için YGS, ALES vb.) çoğunlukla mantıksal ve sözel/dilsel zekâya odaklanmaktadır. Bu testlerde iyi yapanlar prestijli okullara ve üniversitelere gitmektedirler.
 Birçok öğrenci mantıksal ve sözel alanlarda iyi olmalarına rağmen, bu alanlarda çok iyi olmayan öğrenciler de bulunmaktadır. Helding'e göre (2009) [10], "Standart IQ testleri belirli bir zaman içerisinde kazanılan bilgiyi ölçer ve sadece kristalleşmiş sabit kare görüntüsü sağlayabilir. Bir insanın öğrenme yeteneğini, yeni bilgiyi özümlemesini veya yeni problemleri çözebiliyor olduğunu ölçemez." (s.196). Gardner'ın kuramı öğrenciler eğitimin geniş görüsüyle hizmet aldığı takdirde daha iyi olacağını savunur. Bu hizmetler öğretmenleri farklı metodolojiler, alıştırmalar ve etkinliklerle her öğrenciye ulaşabileceğini içerir. Eğitimcilerin ‘‘bu öğrenciyi bu konuyu öğrenirken çalıştıracak yollar’’ bulmaya zorlar (Gardner, 1999, s.154).
James Traub'ın The New Republic'teki makalesi Gardner'ın sisteminin birçok akademisyen veya öğretmen tarafından kabul edilmediğini belirtmektedir. Gardner ise şu sözleri sarfeder: ‘‘Çoklu Zekâ kuramı birçok deneysel kanıtlarla tutarlıdır ve şu ana kadar deneysel testlerle güçlü bir şekilde inkâr edilememiştir... Kuram uygulamaları eğitim alanındaki birçok projede incelenmiştir. Bizim ön sezimiz birçok defa gerçek sınıf deneyimleri ışığında gözden geçirilmek zorundadır.’’(Gardner, 1993, s. 33).
Kısa süreli bellek işlemlerini keşfeden psikologlardan biri George Miller, The New York Times Book Review'da Gardner'ın savının "önsezi ve düşünceye" indirgendiğini yazmıştır (s. 20). Gardner'ın daha sonraki çalışması fikirleri biraz değiştirmiştir. Son dönemde kendini zekâ çalışmalarına adamış Psikoloji, Kamu Politikaları, ve Kanun Gardner'ın çalışmalarına yer vermemektedir.
Çoklu zekâ kuramının uygulamaları geniş bir alanı kapsamaktadır. Zorluk yaşayan bir öğrenciyle karşılaşan her çeşit öğretmen çoklu zekâyı bir çerçeve olarak kullanabilmektedir. Genellikle, bu kuramı destekleyenler öğrencilerinin farklı zekâlarını kullanabilmeleri ve geliştirebilmeleri için fırsatlar sağlamaktadır.