ŞU İSTANBUL SÖZLEŞMESİ MESELESİNE DAİR
İstanbul Sözleşmesi’nin varoluş amacını bilinler biliyor ama ben bilmeyen çoğunluğu bilgilendirmek amacıyla bir kez kısaca değinmek istiyorum. İstanbul Sözleşmesi, NahideOpuz adlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kadının kendisine şiddet uygulayan kocasını, ilgili makamlara tam 36 kez şikâyet etmesine rağmen, onu koruyamayan devlete karşı hakkını araması sonucu ortaya çıkmış bir sözleşmedir. AHİM tarafından NahideOpuz davasında verilen karar, gerekli başvurulara karşın devletin bir türlü gerekli önlemleri almaması nedeniyle, bir devletin yani bizim devletimizin mahkûm olduğu ilk karardır. Sonraki süreçte söz konusu sözleşme İstanbul’da uluslararası imzaya açılmış TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmişti. Son süreçte ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle sözleşmeden çekilme kararı alınmıştır. Biraz önce de belirttiğim gibi Türkiye, 2021’de kadına karşı ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedefleyerek oluşturulan bir uluslararası insan hakları ürünü olan sözleşmeden, tartışmalı şekilde Cumhurbaşkanlığı kararıyla ayrılmıştır. Anayasamıza göre bir yasayla onaylanması uygun bulunan bir sözleşmenin, yine aynı şekilde ve aynı usul ile sonlandırılması zorunludur. Yani tek adamın tek imzasıyla hiçbir sözleşmeden uluslararası antlaşmadan çıkılamaz. 200 kadar insan ve kadın hakları örgütü bu hukuksuzluğa başkaldırarak hukuksal mücadele başlattı. Yasal ve hukuksal tüm meşru yollara başvurdu. Bu yasal yollardan biri, Danıştay’a yapılan başvuru idi. Danıştay tetkik hâkimi ve Danıştay savcıları, “Cumhurbaşkanlığı kararı, iptal edilmeli” dediler. Ama Danıştay 10. Dairesi’ndeki bir başkan ve iki üye, iptal talebini reddetti. Peki, Danıştay’ın ret kararı yerinde midir, bence değildir ama..
Neyse biz devam edelim; Danıştay, yine Cumhurbaşkanı tarafından çıkarılan 9. No’lukararnameyle sözleşmeden çıkma yetkisi bulunduğunu, ayrıca iç hukukumuzda bulunan Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine ilişkin 6284 sayılı yasanın zaten yeterli olduğunu kararında gerekçe olarak belirtti. Objektif değerlendirmeyle evrensel hukuk kuralları açısından 6284 sayılı yasanın ana dayanağının İstanbul Sözleşmesi olduğunu görmedi belki de görmek istemedi. Türkiye’de 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin düşüş gösterdiği tek yılın, sözleşmenin imzalandığı yıl olan 2011 yılı olduğu gerçeğini görmezden geldi. Böylece partili cumhurbaşkanının üye atamalarıyla Danıştay’ı siyasallaştırdığı iddialarına yönelik eleştirileringerçeğe dönüşmüş halinin ete kemiğe bürünmüş yani somutlaşmış olduğu apaçık görüldü. Bundan 20 yıl önce de Danıştay 10. Dairesi vardı ve Tüpraş’ın özelleştirilmesi gibi idarenin hukuksuz işlemlerinde devreye girerek işlemi iptal edip halkın çıkarını koruyabiliyordu.Danıştay’ın aldığıbu karar, ülkemizde cumhurbaşkanının sözü üstüne söz söylenmeyeceğini göstermiş oldu. Daha kötüsü, davada davalı olarak bulunan Cumhurbaşkanlığı Milletlerarası Antlaşmalar Daire Başkanlığı, savunmasında “Cumhurbaşkanlığı kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır” diyebildi. Bu, Türkiye’nin 1961 Anayasası’yla terk ettiği, hükümet tasarrufu teorisinin en belirgin yansımasıdır. Çünkü“İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır” şeklindekianayasal kuralına da aykırıdır. Ancak davalı taraf Cumhurbaşkanlığı, neredeyse Cumhurbaşkanlığı kararlarının ‘FERMAN’niteliğinde olduğunu savunabildi. Bu durum aslında hukuk devleti niteliğinin ortadan kaldırıldığını adeta tescilleyen İçler acısı bir durumdur. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığında, kadın düşmanı cahil ve yobaz güruhlar ve onların uzantıları olan Vandal caniler değişik platformlarda ve de sosyal medyada“iyi ki sözleşmeden çıkıldı”türünden açıklamaları hiç utanmadan haykırarak yaptılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını savunan ve çıkıldıktan sonra zafer çığlıkları atan o sefil cahiller, Vandal canilere bin kerede anlatsan anlamazlar ama o sözleşmeden çıkıldığından bu yana, geçen kısa sürede boşandığı veya ayrı yaşadığı eşleri, babaları, ağabeyleri, amcaları, dayıları, enişteleri tarafından yaklaşık 500 kadın canice katledildi. 20 civarı kadın ise sakat kalacak düzeyde şiddete maruz bırakıldı. Failleri ise mahkemede takım elbise giyip kravat takmaları iyi hal sebebi(!) sayıldığı için küçük cezalarla paçayı kurtarıp yine toplum arasına karıştılar. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına sağlayanların, sebep olanların ve hala çıkılmasını ayakta alkışlayanların yaşanan kadına şiddet olaylarında ve hızla artan kadın cinayetlerinden dolayı büyük vebal altında olduklarını bilhassa ve de vurgulayarak belirtmek isterim..
Yorum yapın