Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy şiirinde Çanakkale destanını şu mısralarla anlatmıştı: “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”
Çanakkale’yi geçilmez yapan ruh; Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının tüm olumsuzluklara, açlık ve sefalete rağmen, tek yürek olarak birlik ve beraberlik içinde yazdığı destandır. Çanakkale destanımızın 109. Yıl dönümünü gururla kutlarken savaşın izlerini halen o topraklarda görmekteyiz.
Türkün yeniden dirilişi, ayağa kalkışı ve muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kanda hissettiği bir savaştır Çanakkale. Tüm ülkenin ölüm sessizliğine büründüğü okulların kapandığı, tüm aktivitelerin son bulduğu, kadını, erkeği, yaşlısı ve gencinin cepheye koştuğu dünyada eşi benzeri bulunmayan bir ülke savunmasının adıdır Çanakkale.
Çanakkale savaşında savaşan ve bir koluyla bir ayağını kaybeden Fransız general ülkesine döndükten sonra şunları anlatmıştır: Fransızlar, Türkler gibi mert bir millet ile savaştığınız için gurur duyabilirsiniz. Hiçbir zaman unutmam: Savaş sahasında savaş bitmişti ve biz de yaralıların arasında dolaşıyorduk. Türk ve Fransız askerleri de az önce süngüye girmiş ve ağır darbeler almışlardı. Yerde bir Fransız askeri yatıyordu, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış ve Fransız askerin kanlarını temizliyordu. Neden öldürmek istediğiniz askerlere yardım ediyorsunuz diye sorduğumda şu yanıtı aldım: “Yaralandığı zaman cebinden yaşlı bir kadının resmini çıkardı. Herhalde annesidir diye düşündüm ve benim kimsem yoktu. İstedim ki bari o, onu bekleyen annesinin yanına sağ salim dönsün.” O sırada gördüm ki o Türk asker de yaralıydı ve bu durumdayken Fransız askerine yardım etmeyi seçmişti. Sonrasında ise ikisi de öldüler. Türk askeri eğer o Fransız askerine yardım etmek için zaman kaybetmeseydi belki de kurtulabilirdi. Bu olay beni derinden yaralamıştı.
Avrupa’nın barbar Türkler diye lanse ettiği bir milletin, savaşta bile tüm dünyaya insanlık dersi verdiği bir zaferdir Çanakkale.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal zamanında gerçekleşmiş bir olayda; Japon eğitim uzmanları gelmiş ve ülkemizin eğitim sistemini incelemiş, Özal’ın bürokratlarının da hazır bulunduğu bir ortamda raporlarını sunmuş ve sonuç olarak şunu söylemişlerdi:
“Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!”
Turgut Özal’ın “Nasıl?” sorusu üzerine şunu anlatmışlardı: “Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Onları önce toplu halde hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdirir, ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da bu yavrularımızı alır Hiroşima ve Nagazaki’ye götürür, orada atom bombası atılan ve yıllardır ot dahi bitmeyen alanları gösterir ve onlara deriz ki: Eğer siz çalışmaz, bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip olmak için gayret göstermezseniz sonunuz işte böyle olur.”
Bizim bürokratlardan biri atılır: “Ama bizim bir Hiroşima’mız yok ki! Japon uzmanın cevabı tokat gibi odada yankılanır; “Sizin Çanakkale’niz ve Kurtuluş savaşınızın her biri on Hiroşima eder!”
Her Çanakkale'den geçişimde İstiklal Marşımızın: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.” Mısralarını kendime yoldaş ve rehber ediniyorum. İçim titriyor, gözlerim doluyor ve ecdadımızın yaşadıklarına hüzün ve gururla eşlik ediyor yüreğim. İyi ki bu vatanın evladıyım iyi ki bu kahraman askerlerin torunuyum diyorum. Ruhları şad olsun.
Sağlıcakla…
Damga Gazetesi’nden alıntıdır.
Yorum yapın