ŞERİAT RÜYASI GÖRENLER HAKİKATİ ARAMALI

Geçenlerde dönem CHP Kayseri milletvekilliği görevinde bulunan eski müftülerden Gani
Aşık’ın “Şeriat rüyası ve iki ensar “ başlıklı yazısı bir gazetenin İnternet sitesinde gözüme
çarptı. Söz konusu yazının önemli bir bölümünü alıntılayıp sizlerle paylaşmak istedim.
İlk insanları tutsak alan kar, şelaleler gibi yağmur, ürperten gök gürültüsü, vahşi doğa, yırtıcı
hayvan dehşeti, onları sığınıp korunabileceği bir üstün kudrete yöneltmiştir. Dinler ulviyet,
ruhaniyet ve kutsiyeti açılarından insanlığın vazgeçilmezi olmakla birlikte, evrenin şayanı
hayret yasaları, sürekli genişlemesi ve büyüklüğüne oranla toplu iğne başı bile sayılmayan
dünyamızda, insanoğlunun nice kanlı kavgalardan sonra ulaştığı uygarlık düzeyini dinlere
değil, müspet ilme borçlu olması, Kuran’la çelişmez. Çünkü Kuran’da akıl sözcüğü “aklınızı
doğru kullanın” anlamında 49 yerde geçer. O nedenle, halkın neredeyse tümüne yakınının
hak edilmiş bir minnet duyduğu Atatürk’e olan kinleri, Siyasal İslamcıların haram zengini ama
akıl yoksulu olduğunu gösterir. Mustafa Kemal, Milli Mücadele boyunca cephe teftişlerinde
asker hafızlara okuttuğu Kuran’ın kendine özgü şiirselliği ve ruhunun derinliğinde hissettiği
ilahi musiki ile kurtuluşa olan inancını tahkim etmiş, Cumhuriyeti temellendirirken de İslam’ın
iman ve ibadet hükümlerine sadık kalmış, muamelatı ise bilime açarak uygarlaşmanın
önündeki skolastik engelleri tasfiye etmiştir. Bu müthiş hamle, İslam dünyasında benzeri
olmayan bir Türk devrimi’dir. Atatürk’ün, devletin bekasına engel gördüğü, Osmanlı’nın da
yıkılış sebeplerinden olan skolastizmin üretim merkezi tarikatlar, içinde bulunduğumuz
süreçte devlete el koymuş durumda. Bu topraklarda kökü 150 yıl gerilere uzanan, uygarlıkla
kavgalı hareketin günümüzdeki organize gücü Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), öncü
aktörleri ve bürokratları ile bizatihi tarikattır. Köye vaaz için gönüllü gelen hoca “sarığın
neden görkemli” sorusuna “bulgura tuzak” karşılığı vermiş. Adaleti yağlı sicimle boğan ve
halkı yoksulluğun ateşine atan iktidarın ismi de uygulamalarına temelden ters olduğu için bir
tuzaktır. Amacı öyle zannediyorum ki, cehaleti yaymak olan kuruluşun adı, İlim Yayma
Cemiyeti’dir. Aynı amaçla pek çok dernek ve vakıf kuruldu. En ünlüleri “şu anda devletin
kanatları altındaki TÜRGEV, TÜGVA ve ENSAR’dır. Belediyelerin el değiştirmesi ile ortaya çıktı.
Siyasal İslamcılar, halkın kutsallarını çağrıştıracak simgelere sarılırlar. Hz. Muhammed’in
Mekke’den Medine’ye hicretinde onu ve Muhacir arkadaşlarını (Eshab) bağrına basan
Medine yerlilerine “yardımsever” anlamında ENSAR denilir. O Ensar kendi malından
veriyordu, bu Ensar halkın malından alıyor. O Ensar hurma bahçelerinin mülkiyetini
Muhacirler ile paylaşmak bile istedi, Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa, “bu doğru
olmaz, bahçelerinizde çalışıp üründen pay alsınlar” diyerek başkasının mülküne çökmeye
izin vermedi. Siyasal İslamın dünya ölçeğinde fiyasko ile sonuçlandığını hiç önemsemeden
Türkiye’yi orta çağın zifiri karanlığına sürükleme davasında olağanüstü tutarlı(!) bir kesim
varlığını halen korumaktadır. Anıtkabir defterine ‘Atatürk’ün çağdaş hedef ve ideallerine
bağlılık’ vurgusu yapmasının üzerinden henüz bir ay bile geçmeden okulöncesi eğitime din
eğitiminin de eklenmesi önerisi Milli Eğitim Şûrası’nda kabul edildi.  Eğitimci, psikolog ve
pedagogların bilimsel bulmamalarının, sabi sübyan durumundaki bu yavruların dikkat, bellek
ve zihinsel yetileri yönünden de uygunsuzluğunun hiç önemi yoktur. Amaç, Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaş’ın beklentilerini de karşılayacak, ‘dindar nesil’ kisvesine büründürülmüş,
şeriata militan yetiştirme projesini kotarmaktır, kanaatini taşımaktayım.  Dini oy avcılığına,
ekranları göz boyacılığına çevirme becerileri dahil, iktidarın yalan ve desise stokları erimiştir.

Bir kaşık sıcak çorba özlemi çeken halk, devletle birlikte kendisinin de ne yaman
soyulduğunun öfkesini yaşamaktadır. Yanlış mı düşünüyorum Allah aşkına..