SENDİKALAR İŞÇİLERİN VAZGEÇİLMEZİ OLMALIDIR

2006’da iki uluslararası işçi konfederasyonunun (ICFTU ve WCL) birleşmesiyle kurulan ITUC (Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu), 2021’e ilişkin Küresel Haklar Endeksini yayımlayarak dünyadaki işçi sendikaları ve işçi haklarını değerlendirmiştir. Mesleki kişisel merakımdanolsa gerek söz konusu bu endeks raporunun çevirisini okuma, inceleme olanağı buldum. Bu yayımlanan endeks raporunun amacı, işçi haklarına ülkelerin eşit saygı duymasını, işçilerin insanlık onuruna yakışan bir yaşam sürmelerine dikkat çekmek olduğunu düşünüyorum.Özellikle bizim gibi az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere yönelik yapılmış bir uyarı, emeği en yüce değer olarak kabullenmeye yönelik bir çağrı olan bu söz konusu yayın, yani o endeks raporu sendika kurma, sendikaya üye olma, toplusözleşme ve grev hakkının, sendika özgürlüğünün, tüm insan hakları bildirgelerinde temel bir hak olarak kabul edilmesine karşın birçok ülkede ihlal edildiğini çok açık biçimde göstermekte dolayısıyla kanıtlamaktadır. Endekse göre 113 ülkede işçiler sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkından yoksun durumdadır. Bu ülkelerde grev hakkı kısıtlanarak, yasaklanarak veya başlamış bir grev ertelenerek işçilerin grev hakkı yok edilmektedir. İşçi hakları açısından en kötü ülkeler olarak Bangladeş, Brezilya, Kolombiya, Mısır, Honduras, Myanmar, Zimbabve, Filipinler ve Türkiye sayılmaktadır. 1963’te sendika kurma, toplu iş sözleşmesi ve grev yapma haklarına kavuşmuş ülkemizin, ITUC tarafından işçi hakları açısından en kötü ülkeler arasında sayılması, üzücü ve gayet düşündürücüdür.Bugün ülkemizde sendika özgürlüğü, işçi hakları çok gerilerdedir. İktidar ve işverenler, işçi sendikalarının güçlenmesine karşıdır. Oysa güçlü sendikalar demokrasinin temel taşlarındandır. Ulusal gelirin toplusözleşmeler aracılığıyla adil dağılımı ve demokrasinin eksiksiz uygulanması için de sendikalara gereksinim vardır. Ülkemizde işçi sendikaları güçsüzdür. 20 işkolunda kurulu 218’in üzerinde sendika vardır. Ama bunların sadece 60 kadarı sözleşme yapabilecek durumdadır. Sendikaların, sözleşme yapabilmek için işkolunda çalışan işçilerin yüzde 1’ini ve işyerinde çalışanların yüzde 51’ini örgütlemesi gerekir. Ülkemizde Çalışma Bakanlığı’na göre 15 milyon 987 bin işçi çalışmaktadır. Bunların 2 milyon 280 bini sendika üyesidir. Disk-Ar’a göre çalışan işçi sayısı 16 milyon 254 bindir. Bunların ancak 1 milyon 132 bini sendika üyesi olarak toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmektedir. Yine Disk-Ar’a göre ülkemizde sendikalaşma oranı yüzde 10’nun altındadır. Çalışma Bakanlığı, yetki konusunda gücünü, siyasal tercihine göre kullanmaktadır. İşverenler, çalışma güvencesinin olmadığı ortamda, sendikalı işçileri kolayca işten çıkarmaktadır. Bu yılın ilk beş ayında 690 bin işçi, sendikal ve ekonomik nedenlerle işten çıkarılmıştır. Bugün itibarıyla sendikalarımız çoklu biçimde türlü gerekçelerle bölünmüş durumdadır. Her yıl 1 Mayıs kutlamalarında İstanbul Taksim Anıtı’na üç ayrı işçi konfederasyonu üç ayrı çelenk koymaktadır. Hatta simgesel yapılan bu törene dahi bazen üç ayrı işçi konfederasyon yetkilileri ayrı ayrı gitmektedir. Sendika yöneticileri aymazlık, dahası rehavet içindedir. İktidar üzerinde hiçbir etkileri kalmamış, yoktur. Siyasetten de kopukturlar. Önemli bir bölümü de siyasetin özellikle iktidardaki siyasetçilerin emrine girmiştir. Bir şeyler istemek ve almak yerine, verilenle yetinmekte, bir başka deyişle şükretmektedir(!)  Oysa üye sayısını çoğaltmak, toplusözleşme halkasını genişletmek sendikal mücadeleyle mümkündür. Yapmaları gereken, hükümete yönelik meşru yol ve yöntemlerle baskı yaparak yetkili sendikayla toplusözleşme imzalayan işverene gelir vergisinde yüzde 10 indirim sağlamaktır. İşverenlere bu hakkın tanınması toplusözleşme sayısını hızla artıracak, üye sayılarını çoğaltacaktır. Sendikacılığımız ve işçi haklarımızın yücelmesi, yandaş sendikacılıktan kurtulup çağdaş sendikacılığa yönelmekle ancak böyle yapılır ise mümkündür..