Geçenlerde otuz, otuz beş sene öncesinden tanıdığım eski bir dostuma rastladım. Karşılıklı hal hatır faslını kısa geçtikten sonra konu hemen 31 Mart Pazar günü yapılacak yerel seçimlere geldi. O arkadaşım bana hemen sordu; “Sen ne düşünüyorsun, kim kazanır, kim kaybeder?” Diye…

Ona ‘biraz uzun oldu ama’ şu cevabı verdim; “Öncelikle sana teşekkür ediyorum. Sorularının ben de elbette bir değil, birden çok cevabı var. Tahminlerim, öngörülerim, yorumlarım, gözlemlerim, izlenimlerim epeyce çok fazla. Ancak senin gibi birkaç kişiden öteye soran yok. O yüzden sana teşekkür ederek başladım sözlerime. Yahu benim Balıkesir’in 1988 Ekim’inden sonra bugüne değin yaklaşık 36 yıldır basının, daha moda bir tabirle medyasının içinde hatta tam ortasındayım ama bilhassa siyasi partilerin sözüm ona kocaman ve kodaman yöneticileri başta olmak üzere adayları, aday adayları, sempatizanları seçim dönemi eşiğinde olmamızdan dolayı herhalde, bırakın arayıp sormayı selam bile vermeye imtina ediyorlar. Ama ben bunun nedenini, gerekçesini elbette biliyorum. O yüzden ‘çok gücüme gitmesine rağmen’ haklı da olsam, ani bir öfke patlamasına neden olmasın, diye susuyorum. Şimdi ‘sen sordun’ diye söylüyorum ve öncelikle şunun bilinmesini istiyorum; ben bu Balıkesir’in 1984’den beri belediye başkanlığı yapmış isimlerinden ‘Ziya Tan ve merhum Sabri Uğur hariç’ halen hayatta olan olmayan hiçbirine ne bir Balıkesirli ne de Balıkesir’in öz evladı olan ‘36 yıllık kıdemli ve deneyimli bir gazeteci’ olarak hakkımı helal etmiyorum, etmeyeceğim!...

10 yıl süreyle iki dönem Balıkesir belediye başkanlığı yapan ve 1999’da başkanlığı kaybeden merhum Sami Gökdeniz’in sağlığında iki kez yüzüne karşı söylediğim gibi hakkımı helal etmiyorum! Ona sanırım 2008 yılının yaz aylarıydı. Avukatlık ofisinin yakınlarında karşılaşmıştık. Beni ısrarla ofisine götürdü. Çay kahve, faslından sonra eski günlerden laf açıldı. Konu bu helalleşme faslına geldi ve ben ona şunu söyledim bir kez daha ‘Başkanım, gerek görev yaptığınız 10 yıl boyunca gerekse sonraki süreçte size karşı şahsi bir husumetim, kişisel bir garezim oldu mu, elbette olmadı. Ama size karşı günü geldi en sert eleştirileri gerek yüzüne karşı sözlü olarak gerekse yaptığım haberler, yazdığım yazılarla ben yaptım. Bundan hiç çekinmedim. Sizin de bana karşı açıkça bir negatif tavrınız veya husumetiniz olmadı, bildiğim kadarıyla ama ben gazeteci olduğum için bir anlamda kamuoyunun, halkın da sesiyim. O yüzden bir Balıkesirli gazeteci olarak hiç kusura bakmayın, gücenmeyin ama hakkımı helal etmiyorum, etmeyeceğim de. Çünkü siz gayet uzun süren belediye başkanlığı döneminizde benim Balıkesir kentinin yararına, menfaatine olan hiçbir önerime, düşünceme en ufak bir eleştirime itibar etmediniz, aksine benim önerdiklerimin ‘inat yapar gibi’ tam tarsini yaptınız. En basitinden şu asfalt konusu ilk aklıma gelendir hatırlayacaksınız. Çok yoğun ve fütursuzca adam kayırmacılık işlerini ‘ama o çok garibandı elinden tuttuk’ gibisinden mazeretlerle aleni biçimde yapmaktan çekinmediniz. Çevrenizde gazeteci sıfatını haksız yere taşıyan kimi adamdan saydığınız yaratıkları ‘sırf yalakalık, goygoyculuk iyi yapıyor, ne der dersem , ne istersem sorgusuz sualsiz yapıyor’ diye adeta sırtınızda taşıdınız, avantalarla beslediniz, iyice kullandınız, sonra kirli bir çaput gibi bir kenara attınız, vefasızlık ettiniz onlara bile! Sonra da 1999’da başkanlığı kaybedince kendinizi değil de o yalaka, goygoycu takımını suçladınız durdunuz günlerce aylarca. Tüm bunlar yalan mıydı, iftira mıydı?’ Merhum Sami Gökdeniz, benim ağzımdan bu lafları duyunca ne mi yaptı? İnanın hiçbir şey demedi, konuyu değiştirdi ve sadece şunu söyledi; ‘geçmiş, geçmişte kalmıştır. Nitekim de öyle olmuştur. Sen bırak şu eski defterleri karıştırmayı, sen nasılsın iyi misin!’

Demem o ki; belki yıllar sonra günün birinde söz gelimi; Yücel Yılmaz veya Dinçer Orkan veya eski belediye başkanlarından bir başkası, tıpkı Sami Gökdeniz gibi karşıma çıkarsa, beni olur ya karşısına oturtursa ve ‘hakkını helal et’ derse, ona veya onlara da aynı şeyi söyleyeceğim hatta daha ağır konuşacağım ve de elbette hakkımı helal etmeyeceğim, bir Balıkesirli ve 36 yıllık meslek geçmişi ve deneyimi olan Balıkesirli bir gazeteci olarak. Yahu sizler gazetecileri bir zarfın içinde 1000-1500 Liracık paraları verdiğinizde yalakalığın her türlüsünü yapan, her dediğine ‘evet, haklısın başkanım, çok doğrusun vekilim, yürü be kim tutar seni, helal olsun sana!’ demesini bekleyen omurgasız mahlukattan mı sanıyorsunuz hala!  Eğer öyle düşünüyorsanız; topunuza binlerce yazıklar olsun! böyle anlayışta olup da hala siyaset yapan, hala utanmadan aday olan siyasetçi takımına!..”

Yine başa dönecek olursak sonuç olarak o arkadaşıma söylediklerimi şu sözlerle bitirdim; “Kim kazanır, kim kaybeder, 31 Mart’ta bilemem ama ben şunu biliyor ve şuna inanıyorum ki; bu seçim hem Balıkesir halkının hem de genelde ülke toplumunun genelde Türkiye seçmeninin hem iktidara hem de muhalefete yönelik bir güven oylaması şeklinde gerçekleşecektir, işte o kadar! Söyleyeceklerim bugünlük bundan ibarettir!..”