SEÇİM SÜRECİNE TANIKLIK EDERKEN..

Aslında hemen hepimiz seçim sürecine tanıklık ediyoruz. Elbette kimilerimiz ise sadece seyrediyor ve bazıları da “Dur bakalım ne olacak?” diyerek bakıyor, af edersiniz, öküzün trene baktığı gibi!..

Hepimizin bu seçim sürecine tanıklığımızı simgesel bir sözcükle ifade etmek gerekirse buna eski bir deyişle “tahayyül” diyebilir miyiz? Elbette diyebiliriz. Dilimize Arapçadan geçen ‘tahayyül’ sözcüğü sanırım ‘hayal’ sözcüğünden türetilmiştir. Bu konuda Fransız düşünür, felsefe kuramcısı ve aynı zamanda Ortadoğu halkları dil bilimcisi Gilles Deleuze eserlerinden birinde harika tespit yapmış; “Tahayyül, gerçek olmayan değil, gerçek olmayanın gerçekten ayırt edilemezliğidir.”

Sadece bol keseden seçim vaatleri, vesaireleri değil, toplumsal hayatımızın aynı zamanda öznesini de bu tanım oluşturmaktadır aslında. Şöyle ki, gerçekler üzerine değil, ‘algı-fantezi’ üzerine ‘kurgu Yaşam’ inşa ediliyor. Öyle zannediyorum ki, ‘İNANÇ’ ağırlıklı toplumlarda bunun ‘ALICISI’ da çok oluyor. Ardından da karşımıza şu çıkarılıyor: Amerikan popülizminin dayatması olan, ‘nicel/ sayısal büyüklüğün’ en değerli olduğu algısı!.

Yani bir zamanlar düşüncenin bile ölçüsü sayısaldı ama acaba kaç kişi takip ediyordu ki, O sayısal verileri? Sizlerin ve bizlerin entelektüel arayışlarınızın karşısına çıkarılan da aslında tam olarak budur; MARJİNAL AYKIRILIKLAR!

Evet, aslında gerçek ancak kitleler tarafından kabul görürse onaylanır ise gerçektir! Çoğunluğa uymayan veya gruptan dışlanan yani ‘AFOROZ’ edilen ise bu durumda kaybedendir. Bu grubun aradığı aslında ‘iyi-güzel-değerli’ değildir, sadece yararlı olandır. Böylece ‘faydayı arama’ arzusu zamanla ‘GERÇEKLİKLE’ gerçeklikle bağını koparan bir tutkuya dönüşüverir. Bu bakımdan öyle zannediyorum ki, ‘tahayyül’ denilen anlayış bu ülkeye AK Parti’den bulaşmıştır, diyebiliriz. O nedenle sanıyorum ki, AK Parti’ye karşı olanların, tıpkı AK Parti’nin 21 yıldır yaptığı gibi dayatmalarına tanık oluyoruz. Fransız sosyolog Jean- François Bayart, ‘KİMLİK YANILSAMALARI’ adlı kitabında sanki, bizim toplumumuzda bir süredir yerleşmiş ve kanıksanmış durumda olan ruh halini anlatmaktadır. Yazar kitabında “Sakın insanlara tek tutkuya böylesine kör bir bağlılıkla kapılarak, en kıymetli çıkarlarını tehlikeye attıklarını söylemeyin, duymazlar. Başka yere baktıklarında ellerinden kaçan özgürlüğü onlara göstermeyin, görmezler..” derken şunu da ifade etmektedir “şark toplumlarında tahayyül denen kurutma kağıdı, bütün toplumlarda siyasal eylemin mürekkebini emmektedir.”

Aslına bakarsanız bunun açıklaması Amerika’dan hemen tüm dünyaya yayılan tahayyül eğilimi taşıyan bir tür çıkar öğretisinin tam olarak yansımasıdır. Neo liberalizm de bu duruma bana göre adeta ‘tuz biber ekerek’ daha da acılaştırmıştır. ‘İnsanlarımız gerçekleri görmek, duymak istemeyen sağırlar ve körler’ haline getirilmediler mi? İnsanlarımız salt kendilerini mutlu edecek ‘GERÇEĞİ’ duyar ve görür hale geldiler sadece! Elbette bunlarda algılarla sağlandı. Aksi durumlarda tahayyüllere uymayana düşman kesiliverdiler. O nedenlerledir ki, toplumumuzun önemli bir kesimi rüyasına yani simgesel anlamda seçim pazarlamasına inanmakta hala ısrarcı durumdadır.

Bu şu demektir; “Tahayyülle, yeni bir siyasal toplum oluşturuldu. Bu durum aslında bilinçdışının kitlesel anlamda zihinlerdeki egemenliğidir. O nedenle asıl olan hayali tiyatroya dönüştürülen bu siyasi oyuna yenik düşmek değil, bununla mücadele etmek erdemini göstermektir.”

Tam da bu yüzden son haftasına girilen bu seçim süreci şunu göstermiştir; Ötekini kullanarak Kendini yapmanın/tanımlamanın salgın hastalığa dönüşmesi..’

Bu şu demektir aslında; “Kötü, çirkin, kirli, düşman gördüğü karşıtı üzerinden, kendi üstünlüğü gösteren kimlik seçerek, ya da seçtiğini zannederek ‘siyasi cephesini’ dolayısıyla yönünü belirlemek!.”

Tüm sorunların sebebini kültürel görmek belki sizlere gülünç gelecektir ama ülkemizin realitesi de ne yazık ki budur, böyle seyretmektedir. Bu durum yeni de değildir, siyasal tutkuların, mücadelelerin kısırlaştırılması kırk hatta kırk beş yıllık Neo Liberal popülist stratejilerin açık ve gayet acı bir sonucudur aslında. Böyle yapılarak aslında bizlere şu dayatılmaktadır; “Duyguların sömürüldüğü bu tahayyüllere sizde kapılın, bizimle gelin. Biz yeni fikirler aramıyoruz, yeninin nasıl inşa edileceği ile hiç ilgilenmiyoruz, tek amacımız ne pahasına olursa olsun öteki taraftakileri mutlaka yenmek, alt etmek ve de yok etmektir!..”

Farkında mısınız bilmem ama inatla sizleri ve de bizleri, gerçek ile sahte arasındaki ‘GRİ’  kalan flu bir noktaya çekmek istiyorlar. Aslında yaşamını, mesleğini ‘AKILCILIK’ üzerine kuranların, yeniyi arayışından geri adım asla atmayanların, atmayacakların bu yüzeyselliğe uyumu olanaksızdır, aksi durumda ise bu apaçık kendini inkar etmek olacaktır!..