Doksan sekiz yıl önce yani 1928’de Latin harflerine geçerken Osmanlıcanın tümüyle ortadan kaldırılması ne kadar doğruydu, (ki bana çok doğru ve isabetli bir karardı o yüzden tartışmaya hiç gerek yoktur) tartışmaları hemen her gün köpürtülerek yapılmaya çalışılırken eğer bu konuya bugünün ortam ve koşullarında yüzeysel boyutta sığ biçimde bakıyorsanız, elbette tartışmaya açık bir zeminde dahi olsa en doğru yanıtı bulmanız zorlaşır ama o günün koşullarında, niye böyle bir karar alındığını, çok iyi bilmek ve irdelemek gerekmektedir. Tıpkı halifeliğin niye kaldırıldığı, Cumhuriyet’in neden ilan edildiği, Tevhid-i Tedrisat yani Öğretim Birliği Yasası’nın neden çıkarıldığı, laiklik ilkesinin neden benimsendiği konularında olduğu gibi…

Sığ ve yüzeysel bakış açısıyla bakıldığında durum, 700 yıllık kültürel köklerimizden koparıldığımız biçiminde iddia edilse de Osmanlı'nın 1800'lü yılların son çeyreğinde ve 1900'lü yılların başlarında okullaşma oranı neredeyse yok gibiydi. Saray ve çevresi dışındakilere yani ahaliden çocuk ve gençlere müspet ilimlerle eğitim ve öğrenim olanağı kaç kişiye tanınıyor ve sağlanıyordu, bunu çok iyi bilmek ve irdelemek gerekmektedir. Kentler, kasabalar, köyler, Türkiye Cumhuriyeti sayesinde okul ve cami yüzü görmüştür. Bu da Cumhuriyet rejimi sayesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Osmanlıca dan vazgeçilmesi halk için büyük bir kayıp değildir ama devletin devamlılığı açısından belki de kısmen de olsa eski Türkçeye yani Osmanlıcadan tümüyle vazgeçilmeyebilirdi. Ancak bu türden bir düşüncenin de bugünün aklıyla düşünülebildiğini de unutmamak gerekir. Osmanlıca günümüzde İlkokul, ortaokul düzeyinde hatta liseler de değil de üniversitelerde yani akademik düzeyde eğitim ve öğretim şeklinde olmalıdır, kanısını kuvvetlice taşıyorum. Çünkü ortaokul ve liseli öğrencilerde, hele hele üniversiteye giriş için kıyasıya bir yarış içindeyken, onlardan Osmanlıcadaki o felsefi derinliği aramak ve beklemek hayalcilik, hatta hayalcilikten daha öte boyutta yani ütopik düzeyde kalır. Bu türden tartışmaları benim de ele almamın nedeni ve de amacı bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Ancak bu ‘Osmanlıca konusunda gerçekçi düşünmek ve ideolojik kalıplardan sıyrılmak zorundayız.’ Çünkü bugün için hala ortaokul ve Liselerde zorunlu ya da geniş kapsamlı seçmeli Osmanlıca dersini verecek ne yeterli sayıda ve nitelikte öğretmen vardır, ne de ders materyali mevcuttur. Halen mevcut okullarımızda bir süreden beri verilmeye çalışılan Osmanlıca eğitimi kadük kalmaktadır ve hiçbir işe yaramamaktadır. Daha da önemlisi, öğrenciler çoğunda da böyle bir arzu/istek de görünmemektedir. Lise çağındaki birçok genç bırakın Osmanlıcayı 60-70 yıl öncesinin Türkçesiyle konuştuğunuz dahi bazı kelimeleri hatta kurduğunuz cümleleri anlamakta zorluk çekiyor. O nedenle bir kez yineliyorum, bu koşullar altında Osmanlıca için en gerçekçi yol, en doğru adres üniversitelerin edebiyat fakülteleridir. Zaten birçok üniversiteye bağlı fakülte ve yüksekokulların çoğu bölümlerin de Osmanlıca eğitimi verilmektedir. Üstelik üniversiteli hatta Liseli gençlere Osmanlıca eğitimi her şeye rağmen kısmen de olsa verilmektedir. Peki, o gençler bunu nasıl geliştirecekler, yeterlilik sağlayacaklardır, bu durum hala bir soru işareti olarak durmaktadır. Günlük gazetelere, hatta haftalık ve aylık dergilere Osmanlıca sayfaları mı eklenecek yoksa TV’lerin haber bültenlerinin bir bölümü Osmanlıca mı sunulacaktır?

Tüm bu sorulara ne gerçekçi, doğal olarak ne de mantıklı, kısacası akılcı hiçbir yanıtı hiçbir kimsenin verebileceğini zannetmiyorum. O yüzden kanımca bu Osmanlıca konusunu bir kez daha akıllıca şöyle düşünmek gerekiyor; Ortaokul, Lise ve hatta üniversite yıllarında aldığımız diğer dersleri aradan geçen zaman içerisinde bir an için unutsak bile, neredeyse on beş on altı yıl, hem de haftada en az 4 saat İngilizce, Fransızca, Almanca dersi alan öğrencilere İngilizceyi ve diğer yabancı dilleri ne kadar öğretebiliyoruz ki, ideolojik ve bağnaz dinsel saplantılarla Osmanlıca konusunda bu kadar niye iddialı ve ısrarcı olunmaktadır?.

Asla Unutulmamalıdır ki; Eğitimin temel kurallarından birisi de öğrencinin, öğrenme motivasyonu kazanabilmesi için o bilgiye, derse ya da beceriye ihtiyaç hissetmesi gerekir. Peki, biz bu motivasyonu nasıl kazandıracağız? Örneğin; Lisedeki bir öğrenciye İngilizce dersinde yarım yamalak da olsa öğrendiği İngilizcesini ‘ileri de işime yarar, faydası olur’ düşüncesiyle ilerletme ve geliştirmeyi düşünebilir. Ama diyelim ki Osmanlıcayı Liselerde bir parçacık öğrenebilmiş bir genç ‘Osmanlıca ileri de benim işime yarayacak?’ diye sorduğunda ‘Mezar taşlarını ve Osmanlıca yazılan eski kitapları artık rahatlıkla okuyabileceksin.’ yanıtını aldığında ne denli tatmin olacak ve o sözünü ettiğim öğrenmeye yönelik motivasyon ne kadar sağlanacaktır, hiç düşündünüz mü?

Yani şunu söylemek istiyorum; “Hadi diyelim ki Osmanlıcayı Liselerde okumayı hatta yazmayı öğrettiniz, bugüne kadar okuyamadıkları o yüzden ne anlama geldiğini bilemedikleri mezar taşlarını ve eski yazıyla yazılmış kitap ve belgeleri okumak, anlamak o gençlere yaşamın zorlu yollarında ilerlerken, nasıl bir kazanım sağlayacak, onlara getirisi ne olacak? Dahası var, henüz bitirmedim; Türkçe eğitim ve öğretim konusunda ne kadar başarılıyız ki ille de Osmanlıcanın peşine düşüyoruz.  Bırakın Lise mezunlarını üniversite mezunlarımızın kaçı sözcük hazinesi zengin kusursuz bir Türkçeyle konuşabiliyor, günlük yaşamda konuşurken kullandığı kelime sayısı yüz bilemedin yüz elliyi geçiyor mu? Çağımızın modası kimilerine göre belası, diye adlandırılan sosyal medyanın o abuk sabuk, gayet uyduruk dijital dilinin, yaşamın içinde konuşulan kelime sayısını her geçen daha da daha da azalttığı maalesef apaçık belli değil midir?..

Bu Osmanlıca konusuna ilişkin söyleyeceklerim, dolayısıyla yazacaklarım daha çok var. Yarın yine bu sütunlarda aynı konuyla ilgili daha çok şeyler yazacağım.