İnsan bazı durumlarda kendine; ‘Bardağın yarısı boş mu, yoksa yarısı dolu mu?’ diye sorar. Bu durumu enine boyuna irdelemeden önce öncelikle ele alacağımız konunun felsefesine ilişkin denklemi doğru kurmak gerekir. Optimist; Pozitif, daima olumlu düşünen iyimser insana denir. Pesimist ise; Negatif, olumsuz düşünen kötümser olana denir. Bunu sizlere hemen belirgin bir örnekle açıklamak istiyorum; “Masa üstünde yarısı boş bir bardak koyup insanlara bardağı gösterip nasıl bir bardak olduğunu sorduğumuzda, yanıt verenlerden bazıları bardağa bakıp ‘yarısı dolu bir bardak’ diye cevap verirken, bazıları ise ‘yarısı boş bir bardak’ diye bu soruyu öyle yanıt verirler.”

Kimilerine göre, bu yadırganacak bir durumdur. Yani aynı bardağa bakıp farklı yanıtlar verilmesi yadırganır. Aslında insanların nasıl bir kişilikte olduğu bu türde küçük denemelerden sonra hemen kendini gösterebilir.

Örneğin; “Bu iki kısımdaki insanlarla ilgili yaygın görüş şudur. Bardağın dolu olan kısmını gören kişi ‘Optimist’ yani iyimserdir, bu kişi için bardağın yarısının boşluğu, neden, nasıl kim tarafından boşaltıldığı önemli değildir. Onu ilgilendiren kısım sadece dolu olan kısımdır, bu kısım ona yetmektedir. Hatta bazıları o kısmın asla bitmeyeceğini bile düşünür. Bardağın boş olan kısmını gören kişi ise ‘Pesimist’ yani kötümserdir. Bu kişi için o bardağın yarısının dolu olması önemli değildir. Nasılsa yarısı boşalmıştır. Bardakta ki suda eksiklik vardır. Bu tür insanların gözüne hemen bu eksiklik çarpar. Onun gibileri düşündüren bardaktaki suyun yarısının ne olduğudur. Bu türde kişiler geriye kalan suyunda bir gün elbet boşalacağını, bardakta hiç su kalmayacağını hepsinin biteceğini düşünür. Bu kişilerin yaşamı ne kadar güzel olursa olsun hep kötü yani karamsar düşünürler, olaylar onun için hep terstir, çünkü belki de eskiden kötü ve onu derinden sarsacak bir olay yaşamıştır. O yüzden geçmişinde yaşanmış belleğinde kalan travmalar mevcuttur!..”

Konuyu daha da dağıtmadan toparlamamız gerekirse; “Pesimistler yani kötümserler daha gerçekçidir. Buna karşılık dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü optimisti yani iyimseri ‘Pollyanna’dır.  ‘Pollyannacılık’ diye bilinen aşırı iyimserlik kimilerine göre de gerçekçiliğe ve dolayısıyla gerçeklere tümüyle gözlerini kapama hastalığıdır. Hep iyimserler hem de kötümserler aslında ‘önyargılı’ insanlardır, her ikisi de yanlış yaparlar, en azından yanlış yapmaya eğilimlidirler!..”

Peki, ‘doğruyu kim yapar?’ diye soracak olursanız. Tecrübeyle sabittir; Bence ‘doğruyu kötünün nedenini araştırırken elindekine şükredenler yapar.’ Bu konuda sizlere yaşamın içinde faydası olacağını düşündüğüm son bir not aktarmak isterim; ‘Bardağın yarısı dolu’ diyenler, ‘yarısı boş’ diyenlere göre daha sağlıklı ve daha uzun ömürlü oluyorlar. ‘Hayata biraz olsun pembe gözlüklerle bakabilmek bizi sadece mutlu etmez, sağlıklı da kılar. Ama iyimserlik dozunu çok iyi ayarlamak koşulu ve gerçekçilikten fazla uzaklaşmamak kaydı ve şartıyla elbette!..’

Şimdi ‘bütün bunları bugün neden anlatma, izah etme gereği duydun, durduk yere nereden çıktı, bu konu?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Yazımın başlığında ve hemen başında ifade ettim ama akıllarda şüphe kalmaması açısından biraz daha konuyu açayım; Daha önce bu sütunlarda defalarca dile getirip yazdığım gibi, ‘akıl tutulmasının aymazlık halini yoğun ve kitlesel olarak yaşayan bir toplumda’ sıkça biçimde refleks kırılmaları meydana gelirken, üstelik o toplumda bir de aşırı gergin biçimde cepheleşme yani kutuplaşma had safhaya ulaşmışken, cepheleşen yani kutuplaşan kesimlerden biri sadece bardağın boş tarafı, diğer kesimi ise salt dolu tarafıyla meşgul olurken ‘yahu aklınızı başınıza toplayın, titreyin ve kendinize gelin, yoksa artık çok geç olabilir!’ demek zorunda kalmamak adına Ahmet Akın’ın, hatta Mesut Akbıyık’ın veyahut Hakan Şehirli’nin yakın bir zaman sonra farkına bile varamadan içine düşürülmek istendiği veya düşürülmeye çoktan başlandığı durumlar itibarıyla bir kez daha kendimi yukarıda satırları yazma gereği, hatta mecburiyetinde hissetmiş olabilirim belki de…

Mesele sadece bundan ibarettir, o sorunuzun en açık ve net yanıtı da şimdilik budur. Açıkça işin gerçeği yani özü görünmeyen veya görülmek istenmeyen tarafı da budur!..

İşte o nedenledir ki, bu tarafın ve öteki tarafın çoğunluğu yani ‘yaşadığımız toplum gerçekten akıl tutulmasının aymazlık halini hem de yoğun biçimde yaşamaktadır!’ İşte o yüzdendir ki, gayet sıkça olarak ne tarafta olursa olsun toplumun hemen tüm bireylerinde refleks kırılmaları meydana gelmektedir. Üstelik toplumda cepheleşme yani kutuplaşma had safhaya ulaşmıştır. Dahası toplumun kutuplaşmış kesimlerinin bir tarafı bardağın boş tarafı diğer tarafı ise bardağın dolu tarafının peşine ‘körü körüne’ düşmüş durumdadır. İşte bu vahim gerçek en başta beni ve benim gibi düşünenleri çok ama çok ürkütmekte, dolayısıyla kaygılandırmaktadır. Bu toplumun yazar- çizer takımının Balıkesir yerelinde de olsa duyarlı ve dik durmaya azami çaba göstermeye çalışan bir ferdi, eğer kabul ederseniz, bir aydını olarak tüm bunları yazmanın dolayısıyla yaşadığım toplumu aydınlatarak uyarmanın önemli bir görev olduğuna inanıyorum. Eğer sizler aksini düşünüyorsanız, beni ve yazdıklarımı mazur görür, anlayışla karşılar ve dolayısıyla beni dikkate olmazsınız olur biter!..