OKUMUYORUZ

                                                                         “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız, ya okumaya 
                                                                            değer şeyler yazın, ya da yazılmaya değer şeyler yapın”
                                                                                                                                                      B.FRANKLİN   
    Okumuyoruz, okumuyoruz, okumuyoruz. Maalesef okumuyoruz. Üzülerek söylüyorum ki okumuyoruz. Gerçekten çok acı bir durum. Dağdaki çobandan, köydeki vatandaşa, şehirdeki en okumuşundan, üniversitedeki öğrencisine kadar genç yaşlı, hangi meslekten ve memleketten olursa olsun maalesef insanımız yeterince okumuyor. Bilhassa gençlerimiz ya hiç okumuyor veya çok az okuyorlar. İşin en acı ve üzücü yanı da bu. Okuma kültürümüzün bu kadar eksik olduğunu az çok biliyordum ama son birkaç ay içinde gördüklerim ve yaşadıklarım büyük bir hayal kırıklığına uğramama ve bu durumu daha da iyi müşahede etmeme sebep oldu. 
    Efendim, uzun bir uğraş ve emek neticesinde bir roman yazmaya muvaffak oldum. Saman kâğıdına karalamalarla başlayıp, daktilo ve bilgisayarla devam eden meşakkatli fakat bir o kadar da keyifli bir serüvendi. Düzenlemelerden geçmesi, fazlalıkların çıkarılması, eksiklerin tamamlanması, yayınevleriyle görüşülüp basılması ve kitap haline gelmesi yaklaşık beş yılımı aldı. Yoğun bir uğraş sonucu bastırmaya muvaffak olduğumuz kitabımızın sıra geldi satış işlemine. Biz memuriyetten geldiğimiz için bir şey satmak, hele hele böyle kitap satmak bizim işimiz değildi. Ama hayırlı bir şeylere vesile olmak için çantamızda kitap gezip dolaşıp, eş dost ve tanıdıklara birer ikişer hediye gibi satmaya çalıştık. Edebiyatçı olmadığım için elimde kitabı görenler önce bir şaşkınlık geçiriyor sonra da tebrik ediyorlardı. İlk olarak kitap fuarlarına gitmeye başladım, Bursa’dan başlayıp sırasıyla İzmir, Kocaeli ve Balıkesir kitap fuarlarına katıldım. Kitabımı basan yayınevinin düzenlediği standda oturuyor kitaplarımı imzalıyordum. Ama başta Bursa olmak üzere fuarlara katılım çok azdı ve satış rakamları çok düşüktü. Gençlerin ilgisi çok azdı. Okul öğrencileri de fazla değildi. Sabahtan akşam saatlerine kadar beklememize rağmen beklediğimiz ilgiyi bir türlü göremedik. Bayağı üzülmüştüm. Sebebini standı düzenleyen ve bu konuda yıllardır emek veren yayınevi sahibi arkadaşa sorduğumda bana verdiği cevap oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücüydü. Bu yıl ilginin az olmasının en büyük nedeni arka arkaya gelen patlamalar ve terör olayları ve gerek Milli Eğitim Müdürlüklerinin gerekse okul müdürlüklerinin güvenlik nedeniyle fuarlara topluca katılıma izin verememesi zaten az olan ilginin daha da azalmasına sebep olmuştu. Kitap fuarlarına ancak gerçekten kitabın kıymetini bilen ve gerçekten kitap okumaya meraklı kişiler katılıyor, kitap alıyorlardı. Bütün bunların ötesinde beni en fazla üzen olay ise yine Balıkesir’ de meydana geldi.
   3 Mayıs 2016 tarihinde Balıkesir Üniversitesi’nin Çağış Yerleşkesi’nde düzenlenen etkinliğe BAYŞAD olarak davet edilmiştik. Fen Edebiyat Fakültesi önünde düzenlenen standa yirmiye yakın yazar ve şair arkadaş iştirak edip kitaplarımızı dizip beklemeye başladık. Romandan şiire, hikâyeden hatıraya kadar her türde kitap masalarda hazırdı. Romanımda özellikle gençleri ve üniversite öğrencilerinin hayatını anlattığım için dizdiğim kitapların önüne "İKİ ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİNİN HAYATINI ANLATAN ROMAN" satırlarını yazdım ve herkesin iyice görebileceği bir yere koydum. Sabah 11.00’den akşam saatlerine kadar standımızın önünden binlerce öğrenci geçti. Bazısı uzaktan geçerken başını çevirip baktı, bazısı şöyle bir eline alıp evirip çevirip yerine bıraktı, bazısı da bizden yana ne uğradı ne de başını çevirip baktılar. Yalnız bir yazar arkadaş birkaç tane satabildi o kadar. Sadece ben değil diğer bütün arkadaşlar da o gün hemen hemen hiç satış yapamadık. Ancak akşamüzeri bir öğretim görevlisi tanıdık arkadaş geldi hem görüşmüş olduk hem de bir tane o arkadaşa bir kitabımı hediye edebildim. Çok üzüldüm, çok büyük bir hayal kırıklığına uğradım, açık söylemek gerekirse gittiğime gideceğime bin pişman oldum. Ömür boyu belki de uğradığım en büyük hayal kırıklıklarından biri de bu oldu. Ben ilginin az olacağını tahmin ediyordum ama bu kadar olacağını hiç sanmıyordum. Yazık, çok yazık. Gençlerin elinde en pahalısından son model telefonlar var. En pahalısından sigara içiyorlar fakat bir sigara parası verip bir kitap almıyorlardı. Sadece ben değil bütün arkadaşlar çok üzgün halde kitaplarımızı toplayıp geri dönmüştük. Şimdi yaz dönemi olduğu için Akçay’da hem tatil yapıyor hem de akşamları sahilde ufak bir masaya koyduğum kitaplarımdan bazen bir tane bazen de iki üç tane satmaya çalışıyorum. Maalesef orda da ilgi çok az. Bazen tanıdık arkadaşlar veya ilgi gösteren bazı kişiler kitabımı eline alıp, evirip çevirip tebrik ediyorlar, sonra da bırakıp gidiyorlar. Arada alan bazı tanıdık arkadaşlarda şaka yollu takılıyorlar:
   -İşte biz kitap okumayı sevmiyoruz ama sen onca emek vermiş uğraşmış bir kitap yazmış bastırmışsın alalım da katkımız olsun diyorlar. Onlara her zaman verdiğim cevabım şu oluyor:
    -Hayır arkadaşım ben bu kitabı satıp para kazanmak için yazmadım ben kitabım okunsun diye yazdım eğer okumayacaksan hiç alma diyorum. Benim kitabım satılsın satılmasın ben işin maddi tarafını hiç düşünmüyorum. Ama beni üzen okumaya karşı insanımızın özellikle de gençlerimizin ilgisizliğidir. Ne yazık ki bu gençlik televizyonun, bilgisayarın ve bilhassa telefonun kurbanı olmuşlar. Ellerine aldılar mı dünyayla ilgileri kesiliyor, saatlerce ellerinden bırakmıyorlar. Bir defa daha yazık çok yazık diyorum. 
    İsterse kitabım hiç satılmasın, benim en büyük teselli kaynağım şu oluyor: ’’Kim, eğer bu dünyada bırakmasa bir eser, Eser bırakmayanın yerinde yeller eser’’. Ben de bir eser yazdım, bıraktım. İnşallah bir gün okuyanları bulunur.