ÖĞRETMEN ÖĞRENMEYİ ÖĞRETENDİR

24 Kasım öğretmenlerimize adanmış bir gün. Bu haftaki köşemi bizleri hayata hazırlayan, ilimle, bilimle, sevgiyle, şefkatle hayatımıza yön veren, üzerimizdeki emeklerini ve haklarını ödeyemeyeceğimiz öğretmenlerimize ayırdım. 

Derler ki iyi öğretmen; iyi öğreten değil öğrenmeyi öğretendir. "Öğrenmeyi öğrenmek", hem bireyi hem de toplumu başarıya götüren merdivenin ilk ve en önemli basamağıdır. Hayatımızın bütün seçimlerini doğru ya da yanlış yapmamız, adımlarımızı atma şeklimiz ve algılarımız öğrenmeyi öğrenme biçimimizle doğru orantılıdır. Yaşamımızın anlam kazanıp kazanmaması da buna bağlıdır.

Eylül ayı geldiğinde öğrencilerimizi bir heyecan sarar. Eylül demek yeni bir eğitim öğretimin okul hayatının başlangıcı demek. Okul hayatına ilk başlayacak çocuklarımız için okul ve öğretmen kavramı ile ilk karşılaşma demek. İşte o andan itibaren, yazdan kalmışlığın son demleri, mevsimin sonbahara döndüğü kışa hazırlık zamanlarında başlar bu heyecan. 

Okul zilinin çalmasıyla beraber sınıflara gelen ders programında, ilk bakılan şey öğretmenlerin adı olur hep. Çünkü; ayları mevsimleri birlikte yaşayacaklar. 9 ay boyunca sonbaharı, kışı, ilkbaharı ve yaz başlarını birlikte geçirecekler. Sonbahar rüzgarlarında beraber savrulacaklar kışın soğuğunda beraber üşüyecekler beraber ısınacaklar.

İlkokul sıralarında biraz heyecan, biraz çekingenlik, biraz korkuyla ve biraz da sevinçle tanıştığımız, ilk kalem tutmayı, abaküs ve fasulyelerle saymayı, çizgilerle harfleri birleştirmeyi öğreten, aklımızda kalıcı olsun diye harfleri öğretirken eşya veya objelerden yararlanan, ikinci bir annemiz ve babamız olan “öğretmenim”, lisede biraz daha değişerek anne ve babadan başka arkadaşımız, ablamız, abimiz olan “hocamıza” dönüşecektir…

 

Eğitim hayatımız boyunca hiç unutamayacağımız kişi İlkokul öğretmenimizdir. İlk harfi, ilk rakamı öğrendiğimiz, korkuyla kalkan parmaklarımıza güven veren, ilk şiirimizi ezberleten, ilk karnemizi veren düştüğümüzde bizi kaldıran, üşüdüğümüzde ısıtan ve her kahrımızı çeken ilk vefakâr insandır.

Tabi bir de lise öğretmenleri vardır ki onların yeri de bambaşkadır. Artık onlar “hocam” diye hitap ettiğimiz, kimi zaman saatlerce ders yaptığımız öğretmenimiz, kimi zaman uzun sohbetler ettiğimiz sırdaşımız, kimi zaman şarkılar söylediğimiz arkadaşımız, bizi kollayan annemiz, deneyimlerini bizle paylaşan abilerimiz ablalarımız olmuşlardır. 

Şimdi bana biri, Öğretmen nedir? Diye sorsa. Öğretmenin ne olduğunu ne olması gerektiğini, bu mesleğin ne kadar onurlu ne kadar gurur verici bir meslek olduğunu anlatmaya kelimeler yazmaya sayfalar yetmez. Derste var gücüyle konuyu anlatan, sorular soran hoca, kantinden iki çay alıp düşünceli gördüğü öğrencisinin derdini dinleyen bir arkadaş, konuşmanın sonunda öğütler veren bir abla veya abi, en sonunda da “Her zaman yanındayım oğlum” diye güven veren bir anne, bir babaydı. 

Evet, yalnız tarihi, matematiği, fiziği, ya da İngilizceyi çok iyi bilmek öğretmenlik için yetmiyordu. Biraz, genç yaşındaki öğrencisini anlayabilmekti öğretmenlik, biraz şaka yapabilmekti, biraz gülmekti tüm üzüntü veren şeylere inat, biraz sevmekti öğretmenlik, dağı, taşı, hayvanları, insanları. Kısacası hayatı sevmekti ve sevdirebilmekti öğretmenlik. 

Tüm öğretmenlerimize sevgi ve saygıyla…

Sağlıcakla…

Damga gazetesinden alıntıdır.