KORKTUKLARI İÇİN KORKUTUYORLAR!
Korku, ister insan, ister hayvan olsun, doğuştan bu duyguya sahiptir. Türlü türlü korku var. Hayvanların korkusu daha anlaşılabilir ve daha sınırlıdır. Yaşamına kastedilme ve eğer evcil hayvan ise sahibi tarafından terk edilme dışında korkusu yoktur sanırım. Aslında insanların korkuları türlü çeşittir. Eşi ya da sevgilisi tarafından terk edilme korkusu, ölüm korkusu, hapis yatma korkusu, servetini yitirme korkusu, işsiz kalma korkusu, hayvan korkusu, karanlık korkusu vesaire, vesaire..
Korkuları saya saya bitiremezsiniz. Demokrasiyi içselleştirmemiş yöneticilerin de korkuları vardır. Bir gün oturduğu koltuğu kaybetme korkusu bunların en başında gelir. Yaptığı alengirli işlerin ortaya serilme korkusu, yaptığı hukuksuzluklar nedeniyle iktidardan düşünce hesap sorulma korkusu bu türden yöneticilerin uykusunu kaçırır. Korkan yöneticinin korkusu sıradan insanların korkusuna benzemez. Onlar sürekli endişe içindedir, uykuları kaçar. Hiç kimseye güvenmez, çevresindeki herkesten kuşkulanır. O nedenle sık sık alt kademe yöneticilerini değiştirir. Koltuktan kalkmamak için kuralları, yönetmelikleri de hep işine geldikleri gibi değiştirtmekten geri kalmazlar. Ama onlar yine de içine düştüğü korkulardan yakalarını kurtaramazlar. Otoriter yöneticiler liyakat sahibi dürüst ve güvenilir olanlarla asla çalışmak da istemezler. Çünkü o ve onun gibilerden de korkarlar. O nedenledir ki, onlar her dediğine yanlış, sakıncalı işler de bile olsa “Emriniz başım üstüne” diyecek, ilkesiz omurgasız yalaka isimlerle çalışırlar. Aslında o liyakatsizler, onların koltuklarından, makamlarından gidişlerini hızlandırmaktan öte hiç bir işe yaramaz asalak tiplerdir. Üstelik liyakat ehli olmayan ve ita amirine yağ çekmekte sınır tanımayanlar, en ufak bir tökezlemede eski efendisini satmak için daima yarış içinde olan safralardır. Bütün bunları bilmelerine karşın korkunun pençesine düştüklerinden yine de aynı yanlışta ısrar ederler. Gitme vaktinin geldiğini hissettiklerinde ise bu kez korkusunu saklamak için tehdit olarak gördüklerini korkutma yoluna başvururlar. Ne kadar çok korkutur ve dehşet duygusu uyandırırsa koltuğunu koruyacağına inanan, o otoriter yöneticilerin, tarihteki örneklerine baktığımızda sonlarının hiç de ’HAYIRLI’ olduğu bir türlü görülmez, görülmek istenmez. Ülkemizde ve dünyada son zamanlarda olup bitenlere baktığımızda, iktidarını kaybetme korkusu nedeniyle korkutma yöntemine başvuranların çaresizlik içinde kıvrandığına tanık oluyoruz. Örneğin; Komşumuz İran’da yaşananlara şöyle bir bakmak yeterli olacaktır. Başörtüsünü rejimin katı kurallarına uygun bağlamadığı için işkence edilerek öldürülen 22 yaşında gencecik bir kadının işkenceyle öldürülmesine haklı olarak isyan eden İranlı gençlerin kitlesel eylemlerinden bağnaz İran Mollalar rejimi daha şimdiden çok korkmuş, panik içinde direnç göstermeye çalışmaktadır. Mollalar elbette ki, korkacaklardır. Çünkü o İranlı mollaların kendileri de 1979 yılında benzer kitlesel eylemlerin desteğiyle o zaman ki Monarşi rejiminin diktatörü Şah Rıza Pehlevi’yi devirmişlerdi. Şimdi aynı şeyin kendilerinin başlarına gelmesinden korktukları için daha geçen hafta 15 bin genç İranlı hakkında idam kararı aldılar. Bizdeki demokrasiyle iktidarı ele geçirmiş muktedirler de bugünlerde aynı korkuları yaşıyorlar, diye düşünüyorum. Çünkü şunun şurasında 6-7 ay sonra yapılacak seçimlerde iktidarı kaybetmekten korktukları için seçim kanunu değiştirse de bu değişikliğin bir işe yaramayacağından da korkmaktadırlar. O nedenledir ki, ağzını her açana jet hızıyla hemen dava açılması, zaten var olan sansür yasalarına katmerlisinin getirilmesi, muhalif gazete ve televizyonlara birbiri ardına tazminat ve ceza davaları açılması, ilan kesme cezaları verilmesi, televizyon kanallarının tümüyle kapatılması için ‘kotayı doldursunlar’ diye arka arkaya ekran karartma cezası verilmesi bu türden korkuların sonucu değilse nedir?.
Sahne arkadaşına espri yapan şarkıcıdan, muhalefet liderlerinden, belediye başkanlarına kadar ülkede dava açmadıkları kimse kalmadı gibi. Çok ağır hakaret, küfür düzeyinde bile olsa o türden eleştirilere karşı cevap verme hakkı da bizlerin bulunmamaktadır. Böylesi durumlara uygun atasözleri ve özdeyişler vardır. “Korkunun ecele faydası yoktur” bunların en önemlisidir. Şimdi aklıma geliverdi, bu tür durumlara uygun bir özdeyiş daha vardır; “Ölmüş eşek kurttan korkmaz!” Bunu okuyan yandaş ahmaklardan biri “halkımıza eşek, dedi” diye benden şikayetçi olur da aptalın birisi de durumdan vazife çıkarıp(!) hakkımda dava açmaya kalkarsa sakın şaşırmayın!..
Yorum yapın