NEREYE GİDİYORUZ-1

Ülkemizin bir büyük gazetesinin son iki günde ki 3.sayfa haberlerine göz gezdiriyorum. Ve dehşete kapılıyorum. Biz nereye gidiyoruz. İşte o haberlerden bazıları:

“İstanbul Kadıköy’de Pazar gecesi bir taksi şoförünün aracına sürtüp geçen magandalar, durmaları için önüne geçen taksi sürücüsünün kafasında şişe kırdılar ve sarhoş trafik magandalarını polis arıyor.”

“İstanbul da aracına binmek üzere olan bir kişiye “Ne bakıyorsun?” diyerek saldıran beş kişi açtıkları ateş sonucu olayla hiç ilgisi olmayan ufak bir çocuğu yaralayıp kaçtılar. Polis kaçan saldırganları arıyor.”

“İstanbul’da metrobüs durağında bekleyen iki genç, yasak olan yerde sigara içti. Kendilerine “burada sigara içmeyin” diye uyaran bir kişiye arkasından saldıran gençler tekme tokat darp ettiler. Kavgayı güvenlik güçleri sonlandırdı.”

“Trabzon Ahi Evran Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma hastanesinin acil servisinde kardeşine iğne yaptırmaya gelen bir kişi tartıştığı Sağlık memuruna kafa atarak burnunu kırdı. Saldırgan kardeşiyle beraber aracına binerek hastaneden kaçtı.”

“Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dâhiliye Polikliniğine babalarını getiren üç kişi sıra numarası alamadığı için görevlilerle tartıştı. Güvenlik görevlilerinin de katıldığı kavgada yaralanan güvenlik görevlisi darp raporu alarak saldırganlardan şikâyetçi oldu.

Saldırganlar ifadeleri alınmak üzere karakola götürüldü. İşin acı tarafı saldırganlar ifadeden sonra serbest bırakıldı.”

“İstanbul Şişli’de aday sürücü, akrabası ile otomobil yarışına girdiler. Yokuş aşağı inerken önce birbirlerine sonra da park halindeki sekiz araca çarptılar. Çıkan tartışmaya müdahale eden polis şahsın aday sürücü belgesini iptal edip kullandığı aracı da trafikten men ettiler. Olay çıkaran şahsın 1.92 promil alkollü olduğu anlaşıldı.”

“İstanbul’un çeşitli noktalarında trafikte motosikletle tek tekerlek üstünde giden magandalara bir yenisi daha eklendi. Bir genç arkasında oturan sevgilisine bile aldırmadan motosikletin önünü kaldırdı, yola öyle devam etti. Polis bu genci yakalamak için çalışma başlattı.”

“İstanbul Beylikdüzü’nde hafif ticari araçla kamyonet çarpıştı. Kaza sonrası iki araçta bulunanlar arasında kavga çıktı. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı.”

Ve son olarak “İstanbul Pendik’te içinde hamile bir kadının bulunduğu araca yol verme yüzünden iki kardeşin saldırması ve bunların karakolda birer misafir gibi karşılanması artık hepimizin tahammül sınırlarımızı zorlamaya başlamıştır.”

Bütün bunların ötesinde çocuklara yapılan tacizler, kadın saldırıları ve cinayetleri artık normal bir şeymiş, normal günlük bir habermiş gibi alışmaya başladık. Artık kadın cinayetleri sıradan haber olmaya başladı.

Bir diğer insanın kanını donduran haber eşiyle olan geçimsizliği yüzünden sadece ondan yana olmaktan başka hiçbir suçu olmayan daha hayatının baharında ki Dr. kızının aracına takip cihazı takarak Antalya’dan Balıkesir’e kadar takip ederek, ona önce çarparak kaza yapmasına sebep olup sonrada ona defalarca ateş ederek öldüren cani ve aşağılık babanın yaptığı karşısında insanlığın bitme noktasına geldiğini görmüş oluyoruz.

Şimdi yine başa dönüyor ve soruyorum: “biz nereye gidiyoruz?” Ne oldu bize, neden bu haller düştük. İnsanımızın önce kendisine sevgisi, saygısı, güveni, hoşgörüsü kalmamış.

İnsanımız birbirini sevmiyor, birbirini saymıyor, kimsenin kimseye güveni kalmamış, herkesin gücü kimin kime yeterse şiddet uyguluyor, ne kanun dinliyor, ne merhamet duygusu kalmış, ne Allah korkusu kalmış bir uçuruma doğru gidiyoruz. Bizi ayakta tutan en önemli değerimiz olan aile parçalanmaya yüz tutmuş, eskiden anne-baba, nine-dede, evlat-çoluk-çocuk-torunlar bir arada gül gibi geçinirken şimdi kimsenin birbirine tahammülü kalmamış, sevgisiz, saygısız, güvensiz bir toplum olmuşuz. Evlatlar anne babasına, çocuklar büyüklerine, kardeş kardeşe tahammül edip bir arada geçinemiyor. Artık değil anne baba, nine dedeyi bir yana bırak, günümüzde insan iki kişi karı koca bile bir arada kalmaya, geçinmeye tahammül edemiyor. En ufak bir şeyde hemen kavga-gürültü, boşanma, şiddet ve hatta sonu ölüme kadar varıyor. Evde kavga, sokakta kavga, işyerinde kavga, bilhassa trafikte kavga almış başını gidiyor. Herkes en ufak bir şeyden dolayı kendinden zayıf olana saldırıyor, şiddet uyguluyor. Bilhassa büyük şehirlerde yaşayanlar sevgisiz, saygısız, geçim derdi, kalabalık stres, bilhassa trafik yoğunluğu insanları daha çok etkiliyor. İnsanımız manevi bir boşluk içinde, insanımız öfke kontrolünü yapamıyor, en ufak bir şeyde hemen kontrolden çıkıyor, saldırganlaşıyor, hatta cinayet bile işleyebiliyor. Avrupalılaşmak ve modernleşme uğruna verilen cezalar sadece göstermelik, göz boyama ve günü kurtaramadan öteye gitmiyor. Herkesin başına bir polis dikmekte mümkün olmadığına göre ne yapmalı? Oysaki biz karıncayı bile incitmeyen , “Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü” diyen bir neslin devamıyız. Ve yine biz “Bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur” emrini veren bir dinin mensuplarıyız. Biz eskiden böyle değildik, çok kişinin yerden yere vurduğu Osmanlı döneminde uzun yıllar boyunca bilhassa İstanbul da ne cinayet, ne kavga nede hırsızlık olayların olmadığını biliyoruz. Biz neden bu haller düştük, demek ki yolunda gitmeyen bir şeyler var. Günümüzde verilen cezalar caydırıcı suçu önleyici ve göz boyamaktan öteye geçmiyor. O zaman ne yapılmalı, verilen cezaları artırmak gerekiyor. Ben burada birkaç tanesini belirtmeye çalışacağım:

- Eğer düğünlerde, maç sonrasında ve asker uğurlamalarında gelişigüzel ateş açıp masum insanları yaralayanların silahları elinden alınır, ömür boyu kamu hizmetlerinden men edilirse,

- Eğer trafiği birbirine katıp, önüne gelene saldıranlara en az 10 yıl ceza verilip ömür boyu ehliyetlerine el konularak trafikten men edilirse,

- Eğer çocuğuna veya özellikle eşine şiddet uygulayıp, öldürenlere ömür boyu ceza verilirse,

Ve de hepsinden önemlisi de sırf “Eşim üzülsün” diyerek, öz kızını hiç acımadan defalarca kurşun sıkarak hayatının baharında öldüren gözü dönmüş, insanlıktan çıkmış bir cani baba, ibreti alem için sallandırılarak, idam edilirse bakın bakalım bir daha böyle cinayetler işlenir mi?

Bu gün ülkemizde insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun idam cezasının geri getirilmesini istediğini biliyoruz. Batıya şirin gözükeceğiz veya Avrupa Birliğine gireceğiz aldatmalarına kanıp bu cezalar uygulanmasa daha çok cinayetlere şahit olcağız demektir.

Tek eksiğimiz sevgi, sevgi, sevgi. Ne diyor Yunus Emre: “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

Sevgi ile kalın.