Munzur’a Veda

Bu haftaki köşe yazımda ekonomi üzerine yazmayı düşünmüştüm. Sizlere petrol fiyatlarının hayatımıza etkisinden, Hindistan’dan ithal ettiğimiz buğdayın Hindistan’ın “artık size buğday vermiyoruz” demesinden ve bunun temel gıdalara özellikle ekmeğimize etkisinden bahsetmek istiyordum. Buğday Ununun çuvalının 260 TL yerine 325 TL olacağından ekmeğin 5 TL fiyatlarına geleceğinden, akaryakıt fiyatlarının artık için işinden çıkılamayacak dereceye geldiğinden, ülkemizde tarımı tamamen bitirilmeye yönelik bilinçli bir kurgudan bahsetmek istiyordum.

 

Fakat, ölüm uzun bir kelime ve gerçek. Hayat ise bir o kadar kısa ve ölümün ne zaman geleceği belli değil. Maalesef gazete sektöründe gizli kahramanlarımızdan bir dostumuzu daha toprağa verdik. Gazetecilik evrenselliğiyle sadece haberden, fotoğraftan, röportajdan İbaret değildir. Arka planda görmediğiniz duymadığınız o kadar çok kahramanlar var ki; işte Cengiz Derin de bunlardan birisiydi.

 

Sol yanını kalbini hep memleketinde bırakmıştı. İstanbul’un keşmekeşliğinde ekmek kavgasında nasibini almışsa da hep gönlü Tunceli’de Munzur’da atardı. Her fırsatta “müdürüm hafta sonu ile birleştireyim Munzur’dan bir taş su içip döneyim bana 2 gün izin ver” derdi. Ahmet Kaya’nın dizeleri ile vururdu beni. Elbette ki hayır demem mümkün mü? İstanbul’da ekmeğinin peşinde koşan Anadolu aşkıyla yoğrulmuş memleket sevdalısı kaç delikanlımız daha kalmıştı. “Git” derdim.

 

Yine baharın yaza döndüğü Cengiz’imin kanının kaynadığı zamanlar gelmişti. Mahcup ve mağrur bir şekilde yine karşımdaydı. Anladım dilinden bilirim o sevdayı ben de Anadolu’ya, memlekete sevdalı bir yürek taşıyorum. Hani derler ya; “toprak çağırdı” “git” dedim ama işini aksatmadan. Hafta sonu ile birleştirip iki gün “Munzur’dan baharda bir tas su içmek” için yine koyuldu yola. Belli ki dönmek istemedi acı haberi geldi. Emektar Anadolu aşığı gazete sektöründe çeyrek asır geçirmiş bir adam gibi adam daha göçtü gitti bu dünyadan.

 

Dönüş yolunda elim bir trafik kazasında kaybettik emektarımız Cengiz'imizi. Onun anısına bu köşe yazımı kaleme almalıydım. Gazete sektöründe arka plandaki görünmez kahramanlarımızın anısına yazmalıydım. O gazeteleri tan yeri ağarmadan gerçek okuyucusu ile buluşturan emekçilerimizin anısına. Kelimeler kifayetsiz kalıyor içimizdeki acının yanında. Her ölüm, yaşınız kaç olursa olsun erken ölümdür. Fakat genç ve ani ölümün acısı çok daha yıkıcı ve kalıcı oluyor.

 

Mekânın cennet, ışıklar yoldaşın olsun emektar dostum. İyi ki bu dünya da senin güzel yüreğini insanlığını tanımışım. Biliyorum ki; bir gün bir yerlerde tekrar yolumuz kesişecek ve biz yine senin şen kahkahalarınla mutlu olacağız. Işıklar yoldaşın olsun uğurlar olsun.

Sağlıcakla…

Gazete Damgadan alıntıdır.