Aşağıda yazacaklarımı lütfen dikkatle okuyun; ‘Dindar’ olmak başkadır, ‘Dinci’ yani ‘siyasal İslamcı’ olmak başka bir şeydir! ‘Milliyetçilik’ başkadır, ‘Irkçılık’ yani ‘faşizm’ ise bambaşkadır! Bu söylem ve kavramları asla birbirine karıştırmamak gerekir. Salt bu yazım değil bu sütunlarda daha önce yayımlanan benzer başlık ve içerikli yazılarımda değindiğim, hatta bilhassa vurguladığım gibi, gerçekten, samimiyetle ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olan veya menfaati için yalandan öyle görünen kişiler ile ‘dinci’ veya ‘faşist’ kimseler veya o zihniyette olanlar arasındaki farkları hemen göremez ve de gözlemleyemezsiniz. Ben yazımı işte o nedenle kaleme alma gereği duydum. Gerçekten ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olan bireyler, dinlerini, mezheplerini, inançlarını, ırklarını, milliyetlerini siyasette asla kötüye kullanmaz, istismar etmezler. Ben samimiyetle buna inanıyorum. Ancak ‘dinci’ veya ‘faşist’ zihniyette olanlar ise hele ki, ‘iktidara gelmiş’ ve üstelik bir de ‘muktedir’ olmuşlar ise işte o zaman o zihniyet sahipleri dinlerini, mezheplerini, inançlarını, ırklarını, milliyetlerini her fırsatta sosyal hayatta ve siyasette kötüye kullanmaktan asla çekinmez, bilerek kendileri gibi olmayanları sürekli taciz ve istismar eder, hatta zulüm etmekten geri durmazlar! Gerçekte ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olan bireyler ise, kendilerininkilerden başka kimlikleri olanları dışlamazlar, siyasal olarak düşmanlaştırmazlar, şeytanlaştırmazlar ama kendileri gibi görünenlere karşı ‘onların gerçekte ne mal olduklarını anlayamadıklarından’ olsa gerek(!) tepki/ reaksiyon vermekten çekinir, geri durur. Dünya siyasal tarihine ciddiyet ve dikkatle bakar, incelerseniz eğer, yüzyıllar boyu ‘dinci’ veya ‘faşist’ iktidarların, daima kendilerininkilerden başka kimlikleri olanları dışladıkları, onları düşmanlaştırdıkları ve hatta şeytanlaştırdıkları hazin örneklerle doludur! O yüzden bir kez daha belirtmek isterim ki, gerçekten ve samimiyetle ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olanlar zalim değildir, olamazlar ve o yüzden inanç ve düşüncelerinden ötürü kimseye zulmetmezler ama ‘dinci’ veya ‘faşist’ zihniyetli kimselerden ve liderlerden oluşan iktidarlar, zalim olurlar ve muhaliflerine zulmetmekten asla çekinmezler! Aslına bakarsanız, gerçekten ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olanlar adil davranır, adaletli olurlar. Ama buna karşın ‘dinci’ veya ‘faşist’ olanlar hele bir de iktidar olmuşlar ise, asla adil olmazlar, ‘adalet’ onlar için külfettir! Dahası; gerçekten ‘dindar’ veya ‘milliyetçi’ olanlar ‘laik’ olabilirler, ‘demokrat’ olabilirler, yalan söylemez, dürüst olur, ‘dürüst’ davranabilirler. 

Ama ‘dinci’ veya ‘faşist’ olanlar hele bir de iktidara gelmiş ise asla ‘laik’ olamaz, demokrat hiç olmaz ve davranamaz, dürüst olmak, yalan söylememek, dürüst davranmak onlar için gerçekten bir külfettir!..

Siz saygıdeğer, sevgili okurlarıma yazımın başından beri şunu anlatmak istiyorum; Tarih boyunca toplumsal anlamda siyaset, dinler, mezhepler, ırklar ve milliyetler üzerinden yapılmıştır. Tarım Devrimi’nin başlamasıyla, devletler dinlere ve mezheplere göre izlenen siyasetlere göre biçimlendirilmiş, kurulmuş ve de en nihayetinde yıkılmıştır. Sonraki süreçte ‘Endüstri Devrimi’ başlayınca da dinlere ve mezheplere ek olarak, ırklar ve milliyetler de devreye sokulmuştur. Yani sizin anlayacağınız, bir yandan en radikal kökleriyle adı üstünde ‘köktendincilik’ öte yandan ‘ırkçı faşizm’ insanlığı kana bulayan savaşların gerekçeleri olarak kullanılmıştır. Yakın tarih bunun örnekleriyle doludur. Oysa ki, bana göre savaşların asıl nedeni, ‘Tarım Devrimi’ döneminde toprak, ‘Endüstri Devrimi’ sürecinde hammadde ve pazar, günümüzde ise ‘Enerji’ ve ‘Doğal Kaynaklar’ olmuştur. Bu tespitlerimi doğru bulmayanlar var mıdır? Doğrusu çok merak ediyorum!..

Şimdi dönüp, bugünün ‘Manzara-ı Umumiyesi’ne bir bakalım isteseniz! Aslında bana göre ‘Filistin/İsrail’ savaşı değil ‘Hamas/Netanyahu’ savaşı yaşanmaktadır Ortadoğu’da, hem de en acımasız biçimde! Bu kirli savaşın akla aykırı gelen pek çok özelliği ve tüm insanlığı tehdit eden birçok yönü vardır hiç kuşkusuz. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, ‘sözün ona’ bütün insanları eşit görmeye çalışan, ‘demokratik rejim idealini’ en azından ‘laf ola beri gele’ hesabı da olsa, sözde yüceltmeye çalışan batı dünyasına, bin yıl önceki siyasetin merceğinden, din ve mezhep savaşları bağlamında söyle bir bakarsanız veya birkaç yüzyıl öncesinin ırk ve milliyet kavgaları çerçevesindeki çözümlemeleri kullanırsanız işte o zaman gerçekten inanıyorum ki; Ortadoğu’da süregelen bu kirli savaşı ve çatışmaları, orada yaşanan akıldışı/kalleşçe yapılan katliam ve zulümleri, belki çok daha iyi algılayabilirsiniz. Çünkü ben gerçekten inanıyorum ki; Günümüzdeki bu kirli savaşlar, dinleri, mezhepleri, ırkları ve milliyetleri, dünya egemenliği rekabetinde araçlar/aparatlar olarak kullanan emperyalistlerin körüklediği savaşlardır.

O nedenle umutsuzca da olsa ‘Ortadoğu’daki bu zulme derhal son verilmelidir!’ Çağrısında bulunuyorum, eğer duyan olursa!..