MİLLİ BAYRAMLARIMIZ VE YASAKLAR

Uzunca bir kış ve soğuk hava döneminden sonra nisan ayında olmamıza rağmen henüz baharın keyfine varabilmiş değiliz. Nisan ayıyla birlikte yavaş yavaş baharın yaz mevsimine kavuşma vuslatlarına doğru yaklaşıyoruz. Elbette ki; bizler için Nisan ayının, bahar ayından daha çok manevi bir değeri vardır. 2022’yılının ilk milli bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlamaya hazırlanmanın heyacanı içindeyiz.
 
Bayramlar, bir milletin hayatında devlet gibi okul gibi büyük kültürel kurumlardır, dini bayramlar ayrı milli bayramlar ayrı gelenekleriyle toplumca yaşanan sevinç ve törenlerdir. Dini bayramlarda “mübarek olsun”, milli bayramlarda “kutlu olsun” deriz. Milli bayramlarda milli coşkumuzu, halk ve devlet kaynaşmasını, kahramanlıklarımızı gururla öne çıkarırız. Dini bayramlarda ağırlama, misafir, ziyaret, tokalaşma, kucaklaşmayla ve ilahi bir sosyal kaynaşmaya daha çok önem veririz.
 
Bayramlarımız, ister dini olsun ister milli olsun her ikisi de maneviyatımız olmasına rağmen farklı bir duygu yaşıyoruz. Dini bayramlar kutlanırken milli bayram kutlaması ile ilgili yasaklar söz konusu. 20 yıldır kin, öfke ve ötekileştirmelere şahit oluyoruz. Cumhuriyeti kuranlar hiçbir dini bayrama yasak koymamışken, gün gelip de onların ve Aziz Şehitlerimizin kanları ve canları ile kazanıp ilan ettikleri milli bayramlarımızın kutlanmasına yasak konması, hele ki bunun Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri tarafından yapılması mantık ile açıklanamayacak bir durumdur.
 
Türkiye cumhuriyetini kuranlar Mesela, dini bayram kutlamalarını kaldırsalardı, ya da belli şartlara bağlasalardı, yapamazlar mıydı? Elbette yapabilirlerdi. Yapmadılar.
Onların amacı değerlerimizi maneviyatlarımızı zedelemek, yıpratmak yok etmek değil korumaktı. Sadece dinini, maneviyatını, topraklarını, milletini ve vatanını düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kurmaktı.
 
Kurdular…
Bize eşsiz bir Vatan bıraktılar. Maneviyatımıza sahip çıkalım diye; çocuklara 23 Nisanı, Gençliğe 19 Mayısı armağan ettiler. Bir avuç kahraman vatanperverle yedi düveli dize getirip 30 Ağustosta zaferlerimizle gururlanmayı, 29 Ekimde ilelebet payidar kalacak Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmamızı istediler.
 
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bunları yaparken, toplumun manevi değerlerini zedelemeden, ötekileştirmeden, ırk, millet, mezhep, din, ayrımı yapmadan ortaya koydular. Öyle olmasaydı, ölümünün üzerinden 80 küsür sene geçmesine rağmen milyonların kalbinde yaşamak kaç kişiye nasip olurdu? Ve; kaç lider dünya üstünde böyle bir ölümsüz vizyona sahip olabilirdi? İşte bu yüzdendir ki: Dünya lideri olmak lafta değil yaptıklarında, ölümsüz olmak dayatmacalarda yasaklarda değil, kalplerde bıraktıklarında. Ölüsünden bile korkulan bir lider olmayı Allah herkese nasip etmez.
Sağlıcakla...
Gazete Damgadan alıntıdır.