“Bir temenni” ötesine geçemiyor ne yazık:
“Devlet aklı”
“Siyaset aklı”
Aksine freni patlamış kamyon gibi gidiyoruz.
Saç baş yolduran akıl almazlıklar arasında bir de -yaşayarak gördüğümüz gibi- son yıllarda tehlikeli şekilde kutuplaştı toplum.
Elmayı ortadan keser gibi ayrıldı.
Bir zamanlar ortak paydada buluşulabilen nice konu varken artık çoğunda birbirinden ayrışmış, ayrı düşmüş vaziyet hali var.
Ve buna sebep; siyasetin dili.
Siyasetin aklını yitirmesi.
Liyakatte dibe vurdukça sonuç olarak devlet aklının da hayal haline gelmesi.
İlim merkezi olması gereken üniversitelerden tutun, TBMM’ne kadar, Diyanet’den tutun Kızılay’a kadar hangi devlet kurumuna baksanız liyakatsizliğin ve işi ehline vermemenin, siyasi saiklerle hareket etmenin acı faturalarını görüyor ve pek çok yanlış/hata gözler önünde olsa da siyaset ve idare makamlarının görmezden gelmesiyle işin içinden çıkılmaz boyuta taşınıyor hem toplum hem ülke.
Sadece ve sadece Sayıştay’ın kırpılan raporlarının gereği bile yapılsa, emin olun pek çok kamu kurumu düzene girer.
O bile yapılmıyor.
Aklını kullanmayan siyaset, devletin aklını da aldığı için baştan, kuşkusuz bunun yansıması ve faturası 85 milyona çıkıyor.
Örnek alacak siyasetçiyi bulmak zor; devletin kişiselleştiği idare makamlarında görev alanların azımsanmayacak çoğunluğu güç ve makam sarhoşu olmuş halde…
Doğrunun yanında olmaya çalışanların sayısı da giderek azalıyor veya kendi dünyalarında yalnızlaşıyor.
Çünkü doğruyu söyleyen de doğruluktan ayrılmayan da korunmuyor ve aksine kovuluyor.
Hal böyle olunca…
Ve üzerine siyasi sos dökülerek bir de toplum özellikle kutuplaştırılır hale getirilince...
Milli bayramlarda ayrışıyoruz, özel günlerde ayrışıyoruz, yılbaşında ayrışıyoruz, mahkemelerde ayrışıyoruz, televizyon dizilerinde ayrışıyoruz, medyada ayrışıyoruz.
Sonu yok, sonsuz bir ayrışma içindeyiz.
Ama yetmemiş olacak ki; 
Tüm bu ayrışmanın ortasındayken siyaset zekası(!) bir de cinayet güzellemesi yaptı iyi mi?..
Cinayetlerde de ayrışsın toplum!
Geçmişte siyasi cinayetler olmuş da onlar mertçeymiş.
Lafa bak…
Ne yani? Nasıl? Hangisi?..
Cinayetin mertçesi olabilir mi demeyeceğiz, bu topraklarda siyasetçilerin ağzından çıkmayan saçma ve akıl dışı hangi söz kaldı ki, bunu yadırgayalım!
Ama eski bir içişleri bakanı ise bunu söyleyen o zaman kuşkusuz ülke açısından yine saç baş yolma vaziyetine giriyorsunuz…
Çünkü devlet aklının siyasi konuma yine heba olduğunu görüyorsunuz.
Türkiye; pek çoğunun aydınlatılamadığı faili meçhul siyasi cinayetlerden çok çekti. 
Bu cinayetleri mertçe veya kalleşçe diye ayırabilir misiniz?..
Cinayetten bahsediyoruz; bahsediyorsunuz, farkında mısınız?..
Olmadı teklif verin “siyasi cinayeti mertçe işleyenlerden ceza indirimi yapılsın” diye.
Velhasıl…
Şunun şurasında yerel seçimlere sayılı günler kaldı; siyasetin rengi, vatandaşın morali yok.
Cinayetler üzerinden övgüsel konuşmalar eksikti, o da geldi.
Geçim derdi -toplumun küçük bir azınlığı dışında- herkesin yaşam zevkini almış durumda.
Devekuşlarının başını toprağa gömdüğü, fillerin tepiştiği bir diyar oldu memleket.