LAİKLİK VE LAYIK OLMAK

Durup durup ısıtılan laiklik son zamanlarda yine gündemde ön sıralara çıktı.

Nasıl çıkmasın?

Bizde “klasik rutinlerdendir” bazı konular ve bunlar belli zaman aralıklarıyla kaşınır veya ısıtılır; nabız yoklanır.

Laiklik de bunların başında gelir.

Siyasi saiklerle laiklik karşıtı konuşmalar pek çok tarikat ve illegal dini akımlara heyecan verirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri paydasında buluşanların da doğal olarak hassasiyetine ve tepkisine yol açıyor.

Oysa aslında ne kadar hazin; milletvekili yeminini okurken laikliğe bağlı kalacağına söz verenlerin laikliği tartışmaya açmaları…

Milletvekillikleri geçmişte kalsa da “laiklik anayasadan çıkmalı” diyebilecek kadar ileriye gidebilmeleri.

Ve sadece hazin de değil bu tablo; aksine ne kadar da tehlikeli.

Eminiz bu görüşleri ısıtanlar da farkındalardır veya milletvekilliği de yaptıklarına göre o bilinci taşıyorlardır:

“Laiklik, Cumhuriyet’in emniyet sübabıdır”

Hepimizi bir arada tutan en önemli temeldir.

Peki neden ısıtılır; neden Cumhuriyet’in kuruluşunun 100 yılına gelinirken bazı çevrelerdeki rahatsızlık durup durup nükseder/nüksettirilir?

Laiklik dinsizlik değildir.

Laiklik din düşmanlığı değildir.

Ama Türkiye’de “din” kullanılarak laikliği dinsizlik olarak algılatma çabaları hep vardır; eğitim sorunu nazara alındığında da korkarız hep varolacaktır!

Ama siyasi kadroların laikliği kaşımamaları şarttır.

Aksi durum, yemini çiğnemekten öte Anayasayı ihlaldir.

Türkiye’de laiklik için “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” şeklinde yapılan tanımlama, öğrenciler için belli bir noktaya kadar kabul edilebilir belki ama evrensel ilkeler ve hukuk ışığı altında bakmamız gerektiğinde laikliğin tanımı çok daha farklı ve çok daha doğrudur.

Laiklik; iktidarın kaynağının beşeriliği esasıdır.

Ünlü Ceza Hukukçularımızdan Prof.Dr. Zeki Hafızoğulları başta olmak üzere pek çok hukukçu da laikliği bu minvalde ele alır.

Yani…

Bir devletin kuruluşunda, kurucu iradesinde, anayasasında insan aklı ön plandaysa; kuruluş ve anayasa, insan aklının ürünü ise o devlet laiktir.

Ama devletin kuruluşu şer’i hükümlere dayanıyorsa, insan aklının değil de tanrısal iradenin ürünü ise o devlette laiklikten bahsedilemez.

Bu nedenle laiklik dinsizlik değil, tüm dinlere ve inançlara eşit mesafede olmak demektir.

Dini açıdan tarafsızlık demektir.

Devletin dini olmaması demektir.

Çünkü aksi hal; devletin vatandaşlarına karşı tarafsızlığını ortadan kaldırma ve devlet olma temelinin taşlarının oynamasına yol açar.

O nedenle laiklik; bugünkü çağdaş devletlerin hepsi için “sine qua non” (olmazsa olmaz) koşuldur.

Hiçbir siyasi saikin veya partinin ve hatta hükümetin de devletin kuruluş ayarlarıyla oynama hakkı yoktur.

Lakin ekranlara çıkan “her konunun uzmanları”ndan bazıları bile devlet ve hükümet arasındaki farkı gargaraya getirme çabası içine girince siyasi saiklerle laikliğin kaşınması ve cemaat ve tarikatlara göz kırpılması kuşkusuz olağandır.

Laiklik doğru ve aydınlık yoldur.

Akıl ve gelecektir.

Yarındır.

Laikliğin olmadığı ülkelerde neler olduğunu ise özellikle laiklik karşıtlarının iyi analiz etmeleri gerekir.

“Bile bile lades”e bu kadar heveslilerse de; laikliğin ne gibi bir olumsuzluğa sebep olduğunu akıl, mantık, hukuk çerçevesinde öncelikle açıklamaları bu topluma olan borçlarıdır.

Yoksa vatandaşın saf/temiz halini fırsat bilip cahil ve eğitimi olmayan kesime “laiklik din düşmanlığıdır” türünden propagandada bulunmak ucuz numaralardır.

Laiklik; böyle ucuzluklarla düşecek bir kale değildir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerindendir.

Bu sebeple laikliğin ne olduğu iyi bilinmeli, din ve devlet işlerinin ayrılması ile inanç ve vicdan hürriyeti ise laikliğin sınırları olarak kabul edilmelidir.

Modern ve yüzünü geleceğe dönen devletler laiktir.

Bizim neye layık olduğumuzu da doğru bir kararla Cumhuriyet kadroları anayasal çerçevede oluşturmuşlardır.

Gerisi laf-ü güzaftır.