Geçenlerde bu sütunlarda yayımlanan benzer içerikte bir yazımın başlangıç paragrafı şöyleydi; ‘kafası karıştırılarak sürekli olarak yoğun biçimde kararsız bir dengede tutulan toplumların bir dönem sonra nasıl tepki vereceği kaçınılmaz biçimde kestirilemez bir hal alır. Toplum bir anda büyük bir hırsa kapılarak öfkelenebilir ve önüne de sandık gelmişken iktidarı değiştirme hamlesinde bulunabilir.’

O yüzden bugünler için söylüyorum; Toplumun bugün getirildiği bu hassas noktada kitleleri tetikleyecek olan en önemli belirleyici güç mutlaka ekonomi olmuştur/olacaktır!

O son cümleye lütfen dikkat edin. O cümle çok önemlidir. O yüzden kaldığım yerden anlatmaya devam edeceğim; bugünlerde kronik kriz bandında seyreden ekonominin her an akut konuma geçmesi, yani aniden büyük bir krize savrulması hiç şaşırtıcı olmaz. Ama kısa vadede ama biraz daha uzun vadede bu kaçınılmazdır bence. Yılsonuna doğru yavaşlayan enflasyon yine aynı geçen yıl olduğu gibi ‘kıpırdayan enflasyon korkusuna’ dönüşebilir ve Merkez Bankası da faiz kararlarında daha temkinli davranarak yatırımlara yeşil ışık yakma olasılığını belki de hiç gelmeyecek bir başka bahara erteleyebilir!..

Bildiklerim, okuyarak öğrendiklerim ışığında öngörebileceklerim şunlar olabilir; Ekonomi dinamiklerimiz makine, teçhizat ya da bilgisayar teknolojisi veya robotikler gibi teknolojik argüman üretimleri açısından bakıldığında çağımızın teknolojik yatırımlarının çok ama çok gerisindedir. Umut bağlanan alan inşaat konut gibi hizmetler ve finansal alandır. Çünkü bu tür yatırımlar maddi ve beyinsel yatırım ve birikim istiyor. Ne hazindir ki, o da bizde tam anlamıyla mevcut değildir. Çünkü üniversitelerimizden gençler kovuluyor ya da kaçıyorlar. Kalanların bir bölümü de izlenen politikalar nedeniyle yurt dışına gitmeye can atıyor, yani fırsat kolluyor. İstanbul gibi iki kıta da var olan büyük bir kente sahibiz. Bu şehrin ortasından su geçiyor. Yani İstanbul boğazı mevcut. İşte bu durumu AK Parti iktidarı avantaja çevirtmek ve çok iyi kullanmak adına bugüne kadar gözlemlediğim kadarıyla şunu yapmıştır ve de halen yapmaktadır. Batı dünyasındaki atıl durumdaki teknoloji ve yatırım kapasitesini mali konsorsiyumlar aracığıyla Türkiye’ye getirip, tüp geçit, köprüler yapıp vitrine koymak AKP iktidarlarına epeyce kazandırmıştır. Bu türden olanakların artması halkımızın Anadolu’daki çiftliğini çubuğunu paraya çevirerek İstanbul’a getirmesini sağlamış yeni bir 'rant yumağı' olarak ulusal gelir hanesine göstermelikte olsa yansımıştır. Gerçi bunlar Plansız programsız uygulamalardır, yani geçicidir ama kimse sonrasını o günlerde düşünmek dahi istememiştir. İlk anda avantajmış gibi halka yansıyan sözünü ettiğim uygulamalar bir süre sonra iktisadi anlamda ‘kalabalık ve sıkışıklık maliyeti’ olarak görülmeye başlanmıştır. O zaman daha farklı işler yapmak, onun için de para gerekliydi. Ancak işin bu tarafını başta AKP iktidarları olmak üzere hiç kimse düşünmemiştir. Hem düşünse ne olacak ki, olağan kamu bütçesinden ayrılacak paylar bu işin doğru biçimde çözümüne yetmeyecekti. Kaldı ki kamunun bütçe kaynaklarının bu işin çözümünde kullanmak aşırı bütçe açığına yol açacaktı. Dahası bu durum hem faizleri çok yükseltecek hem de bu durum halkın gözünden kaçmayacaktı. Buna karşılık belki anımsayacaksınız, 2019’dan itibaren aktif olarak ‘Varlık fonu’ devreye sokuldu ama sonrasında yapılan seçimler için bu fonun kaynak akışını bekleyecek kadar zamanı yok denecek kadar azdı. Çünkü derinden gelen ‘ekonomik krizin zil sesleri’ daha da yüzeye çıkmadan erken seçim yapmayı gerektirebilirdi. Bu durumda çok acil sıcak paraya, hem de faizleri yükseltmeden, aksine biraz faizleri düşürerek ihtiyaç vardır kanısındayım. Bu sözünü ettiğim sıcak para da bu kez zannediyorum körfez sermayesinden temin edilemeyecektir. Mevcut siyasal iktidarın ve o iktidarın lideri Erdoğan'ın yaşam boyu belki de biraz daha iktidarda kalma amacına ulaşması için bu sıcak parayı ‘birilerinden’ acilen talep etmesi ve alması gerekmektedir. Hiç zannetmiyorum ama Arap sermayesinden ya da bir başka deyişle bazı körfez ülkelerinden ya da Çin, İran, Rusya eksenli sermaye gruplarından alınacak sıcak para öyle tahmin ediyorum ki yine hülle yoluyla alınacaktır. Çünkü hülle yoluyla alınacak sıcak para yüksek faiz karşılığı olmayacaktır. ‘Ya bu nasıl olacaktır?’ 

Sözünü ettiğim o yol, farklı zaman piyasalarında oluşan farklı fiyatlarda mal alışverişi görüntüsü yaratan bir yoldur. Böyle bir yol izlendiğinde ulaşılan çözüm, kamu bina, yol, köprü gibi yatırımlarla elde edilen malvarlıklarının hülle yoluyla hileli satışı, gerçekte ipotek edilerek bu sözünü ettiğim dış kaynaklı sermaye gruplarına borçlanma şeklinde olacaktır. Bu türden yapılacak bir uygulama bu iktidarı ve toplumun önemli bir kesimini kısa vadede de olsa sıcak paraya dolayısıyla kaynağa ve göz boyayıcı yatırımlara ve de ceplerin parayla dolmasına kavuşturabilir. Ancak, böylece bu ülke insanı yani toplumumuz kanaatim odur ki, daha da ekonomik anlamda köleleşecek ve bu toplumun akıl tutulmasının aymazlık halini yaşayan bireyleri, en erken bir yıl sonra veya en geç iki yıl sonra sandık başına gidildiğinde bir kez daha mevcut iktidarı yine onaylarlarsa eğer onların çocukları ve torunları ile nasıl helalleşecekler, doğrusu çok meral ediyorum!

Çünkü onların içine düşecekleri olası bu çirkin tezgahın yüksek bedelini çocuklarımız ve torunlarımız misliyle ödeyeceklerdir, kanısındayım. Gerçekte siyasal iktidarlar halka hizmet ederek toplumu yüceltmeli ve yükseltmeli, onu daha da köleleştirmemelidir. Gerginleştirerek, kutuplaştırarak adeta ‘patlamaya hazır bomba’ haline getirilmiş bir toplumda gerçekten huzur ve mutluluk hiç olur mu? Eğitimin, adaletin ve hemen tüm kurumların hallaç pamuğu gibi atıldığı, savrulduğu bir toplum hiç ayakta kalabilir mi? Kamu görevlerinde liyakat yerine sadakat arandığı bir ortamda ‘adaletin mülkün temeli olduğu ilkesi’ hiç korunabilir mi?..