Kurşun denildiğinde aklımıza ilk gelenler, kurşun kalem, mermi, balık oltası gibi birbirleri ile pek alakalı olmayan şeylerdir.
Kurşun kalemlerin içinde kesinlikle kurşun yoktur. İçindeki siyah malzeme bir çeşit karbon olan grafittir. Kurşun kalem denilmesinin sebebi onaltıncı yüzyılda grafiti bulan İngiliz bilimcinin başlangıçta onu bir çeşit kurşun elementi sanmasındandır.
Kurşun Döktürme inancın kökeninde eski Türk kültürlerinde mevcut Şamanizmin, dolayısıyla muska, tılsım ve ateş kültürünün etkisi büyüktür, O zamanlarda halk arasında sinir, akıl ve ruh hastalıklarının nedenleri cin, büyü, nazar değmesi gibi sebeplere bağlanıyor, ateş, su ve toprak kutsal üçlüsü sayesinde kafanın içine girmiş kötü ruhları gidermek amacıyla, beyin üzerinde benzer şekilde sembolik bir ayin yapılıyordu.
Belki de kurşun dökme, o zamanların kültürlerinden günümüze kadar bozulmadan gelebilen tek gelenektir.
Günümüzdeki uygulanışında kurşun dökmek için kurşunun eritileceği madeni bir kepçe, geniş ve derin bir su tası, kalınca kumaş bir örtü ve 250 gram civarında kurşun gereklidir. Ayrıca bir miktar soğan kabuğu, ekmek, tuz ve su da işlem de kullanılmak üzere bir kenarda bulundurulur.
Üzerinde nazar olduğu sanılan kişi önce uygun bir yere oturtularak başının üzeri ve vücudu peştemal veya çarşaf türünden kalınca bir kumaşla örtülür. Katı haldeki kurşun kepçe içinde ateşin üzerine konularak eritilir. Kurşuncu kadın içinde erimiş kurşun bulunan kepçeyi sağ eline, su dolu bir tası da sol eline alır ve kepçeyi dualarla hastanın başı üzerinde su tasının içine boşaltır.
Suyla temas eden kurşun katılaşır ve kepçenin içine konularak tekrar eritilir. Hareket hastanın göbek ve ayak kısımlarında, hasta yatıyor ise yattığı odanın sağ köşesinde ve kapı eşiğinde tekrarlanır. Kurşun suya dökülürken nerede patlarsa o bölgede bir şeylerin ters gittiğine, bir hastalık olduğuna inanılır.
Suyun içindeki sertleşmiş kurşunu inceleyen kurşuncu kadın, parçalar parlak ve temiz ise hastanın içinin de temiz olduğuna ve yakında iyileşeceğine, kirli, parçalanmış ve iğneler oluşmuş ise üzerinde şiddetli büyü ve nazar olduğuna hükmeder. Bazı uygulamalarda sudaki kurşunda kalp şekli çıkana kadar kurşun dökme işlemi tekrarlanır.
Kurşun dökme işlemi bittikten sonra kurşun dökülen tastan bir kaç yudum su (kurşunun zehirleyici özelliği hatırda tutularak) hastaya içirilir. Hastanın alnına, bileklerine, avuçlarına ve ayaklarının altına sürülür. Soğumuş kurşundan bir parça kopartılarak yanında taşıması için o kişiye verilir. Kurşunun içine döküldüğü suya ekmek parçaları atılır, kurşun dökücünün okuyup üflediği su, içindeki ekmekle birlikte nazara sebep olan cinlere ikram olarak yüksek bir yere dökülür.
Kurşun genellikle bu işte yetki sahibi olarak kabul edilen kurşuncu kadınlar tarafından dökülür. Kurşun dökenin ya kurşun döken bir aileden gelmiş olması (ocaklı), ya da kendisinden önce kurşun dökmüş birinden el, yani destur almış olması (izinli) gerekir. Kurşuncu kadınlara hastanın mali durumuna bağlı olarak, her kurşun dökümünde ve tekrarında, az ya da çok bir para verilmesi âdettendir.
Şamanizmin inancını tipik bir şekilde yansıtan bu âdetin İslamiyetle kesinlikle bir ilgisi yoktur, ancak uygulama sırasında okunan dualar insanlarda, kurşun dökmenin dini bir tarafı varmış inancını doğurmuştur. Türkiye'de kurşun döktürmek yasalara göre suçtur.
Kurşun dökülmesi sırasında açığa çıkan gazın çok miktarda burun yoluyla solunmasının kurşun zehirlenmesine, uzun vadede ise kanser ve deliliğe varan bir dizi vahim hastalıklara yol açtığı biliniyor. Ancak az miktarda kurşun solunmasının beyin üzerinde olumlu etkiler yaratıp zihinsel düzensizliği ve asabi hali ortadan kaldırdığını ileri sürenler de var. Tabii kurşunun X-ışınları gibi, göze görünmeyen tehlikeli ışınlan geçirmeyip insanları koruduğu da unutulmamalı. Her gelenekte olduğu gibi kurşun dökme âdetinde de eskilerin bildiği bir şeyler vardır herhalde.