KUMAR-2

Şehir kulübü dediğimiz yer, büyük bir kahvehane. Tatvan'ın bütün memurları oraya takılırdı. Bu akşam da iyice kalabalıktı. Masalar çevrilmiş, sigara dumanından göz gözü görmüyordu. Vuruyorlar kâğıdın gözüne, okey taşlarının dibine. Bütün masalar, tıklım tıklım dolu. Biz hemen kapının girişinde kendimize uygun, ufak bir masa bulup ilişiverdik, kısa süreliğine. Garsonun getirdiği çayı içerken bir ufak tavla partisi yapalım dedik arkadaşla. Çayımızı yudumlarken ve oyuna iyice dalmışken, aradan bir yarım saat geçmişti ki hiç umulmadık bir şey oldu. Kapının yavaş yavaş açılmasıyla birlikte içeriye elinden tuttuğu küçük bir çocukla beraber bir bayan süzülüverdi. O güne kadar hiç böyle bir şey görülmüş değildi, bir bayanın kahveye gelmesi. Hele hele böyle Tatvan gibi yerde. Bayanın giyiminden kuşamına kadar ev hanımı olduğu belli oluyordu. Pek öyle gösterişli bir insana benzemiyordu. Çocuk da öyle. Şimdi sesler kesilmiş bütün gözler şaşkın bir halde kapıya, bayana doğru çevrilmişti. Herkes şaşkın bir haldeydi. Masalar dolu olduğu için bayan bizim masamızda bulunan boş bir sandalyeye emanet gibi ilişmişti.
Bayan, dumandan göz gözü görmeyen masaları süzmeye başladı. Herkes gibi biz de oyunu bırakmıştık. Bayanın, birisini aradığı belliydi. Herkes pür nefes kadına bakıyor, onu takip ediyor, kimi ve neyi aradığını merak ediyordu. Bayan, bu arada garson arkadaştan bir bardak çay istedi. Maksadı zamanı uzatmak ve herkesin ve bilhassa kocasının ilgisini çekmek ve herkesin kendisini görmesini sağlamak içindi. Ama Garson Hayati'nin heyecandan, şaşkınlıktan sanki nutku tutulmuş, yerinden hareket edemiyor, kadından tarafa bakıyordu.
Aradan birkaç dakika geçmişti. Bu arada dip masaların birinde oturan bir kişi dikkatimi çekmişti. Kendini kaybetmiş gibi, yer yarılsa da içine girmek ister gibi utanmış, başını önüne eğmiş, terden, sıkıntıdan sırılsıklam olmuş bir kişi. Belli ki bu adam, bu kadının kocasıydı. Kadın biraz beklemeye başladı. Garson şaşkınlıktan çay da getirememişti. Sonra kadın yavaşça, emanet gibi oturduğu sandalyeden hafif doğruldu kocasından yana bakarak içerideki herkesin duyacağı bir şekilde konuşmaya başladı. 
"Sana kaç defa söyledim utanmaz adam, bu kumar illetini bırak bunu oynama diye. Beni dinlemedin, ben sana söylemedim mi, bak gelir, seni o kumar oynadığın yerde herkese rezil ederim, insan içine çıkmaya yüzün kalmaz diye. Sabah olur evden çıkarsın, akşam mesai bittikten sonra evine gelmez, uğramaz, buranın yolunu tutarsın. Bir ihtiyacımız var mı yok mu sormazsın. Gece yarılarına kadar masanın başından kalkmaz, oyun, kumar oynarsın. Hiç evini, ocağını, beni, çocuğunu düşünmez misin? Bu kadar mı şerefsiz, bu kadar mı haysiyetsizsin, bu kadar mı namussuzsun? Yazıklar olsun sana!" 
Bunları söyledikten sonra kapıyı aralayıp çıkmaya hazırlanırken tekrar içeri baktı ve yine herkesin duyacağı şekilde son sözlerini söyledi: "Bu sözlerim sadece benim kocama değil; size, hepinize, kumar oynayan herkese!" Ve ardına bakmadan çıktı, gitti.
Bayan, gittikten sonra ilk şaşkınlığı geçen herkes de bir kıpırdanma başladı. Kimi kahveden dışarı çıkıyor, kimi de bayanın kocasına kızıyor, homurdanıyor hatta birkaç kişi adamın üzerine bile yürümüştü. "Senin yüzünden hepimiz namussuz, şerefsiz olduk be!" diye adamı tartaklamak istemişlerdi. İşin enteresan yanı, o kahvede o gece kimse oyun oynamadı, konken taşları masada, oyun kâğıtları yerlerde kaldı. Kimsede oyun oynayacak moral ve takat kalmamıştı. İşin en acınacak tarafı o adamı bir daha ne o kahvede ne de Tatvan'da gördüm. Sonradan duyduğuma göre Tatvan'ı temelli terk etmiş ve eşiyle de ayrılmışlar. Atalarımız bedava mı söylemiş. "İçki öldürür, kumar söndürür." diye.