KUMAR-1
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi, iğrenç şeylerdir bunlardan kaçının ki kurtuluşa ersiniz.”
Maide süresi 90
Doğum ve ölümümüz elimizde değildir ama bazı tercihlerimiz elimizdedir ve onlar, hayatımızı şekillendirmektedir. Hayatımızı ve yaşam şeklimizi nasıl kurar, onu nasıl yaşarsak bütün ömrümüz bu şekilde devam eder ve son bulur.
Ömrümüz ister kısa ister uzun sürsün; nasıl yetişir, nasıl inanır, nasıl yaşarsak bu dünyadan da öyle ayrılırız. Hayatımızı yaşarken çocukluktan itibaren başta ailemiz olmak üzere çevremiz, arkadaşlarımız, içinde yaşadığımız toplum bizim yaşantımıza yön verir, yaşantımızı şekillendirir. Ama bunların hepsinin ötesinde bizim yaşantımızı kendi yetiştirilme şartlarımız, kendi duygu, düşünce ve davranışlarımız belirler. Küçük yaştan itibaren hayatımıza nasıl yön verirsek, nasıl şekillendirirsek, ömür boyu öyle devam eder. Kimi insanlar yaşadığı sürece gezmekten zevk alır; kimisi okumaktan, kimisi çalışmaktan, kimisi yazmaktan, kimisi müzik dinlemekten, kimisi spor yapmaktan, kimisi de oyun oynamaktan. Yani aynı ortamda yaşayan herkes değişik şekilde yaşar, değişik şeylerden zevk alır. Bununla ilgili olarak İndira Gandhi çok güzel bir teşhiste bulunmuş:
"Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olur.
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınız olur.
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınız olur.
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olur.
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerleriniz olur.
Değerlerinize dikkat edin, karakteriniz olur.
Karakterinize dikkat edin, kaderiniz olur."
İşte böyle, insan baştan nasıl bir hayata başlarsa eğer eğitimle müdahale edilmezse ömür boyu öyle devam eder. Kimimiz iyi alışkanlıklar edinir, öyle yaşarız, kimimiz de kötü alışkanlıklar edinir, onlarla mücadele etmezsek öyle yaşar ömrümüzü öyle geçiririz. Güzel alışkanlıklarla ömrümüzü geçirmek ne kadar güzelse, kötü alışkanlıklarla da ömrümüzü geçirmek o kadar yanlış bir şeydir.
Bu kötü alışkanlıklardan biri de ne yazık ki kumardır. Kumar insan hayatını bitiren, nice aileleri yıkan, perişan eden, ocak söndüren kötü bir alışkanlık ve illettir. İnsana hayatı zehir eden, kazandım sanırken kaybettiren, kaybettikçe tekrar kazanırım diyerek insanın iliğini kemiren, en kötü alışkanlıklardan biridir.
Yıl 1974. Kışın tam ortası. Aralık ayı olmalı. Van Sağlık Koleji'ni o yaz bitirmiş ve Doğu'nun en güzel yerlerinden Bitlis Tatvan Sağlık Ocağı'nda göreve başlamıştım. Sağlık ocağında görev yaparken akşamları da bitişiğindeki lojmanda kalıyordum. Bekâr olduğum için lojmanda yalnız kalıyor, benim gibi bekâr olarak görev yapan başka dairedeki memur arkadaşlarla geziyor, dolaşıyor, dışarıda yemek yiyor; bazen memur kulübüne, bazen de sinemaya gidiyor, gece geç vakit lojmana dönüyordum. O gün de mesaiden çıkmış, caddede yürürken ziraat teknisyeni bir arkadaşla karşılaştım. O da benim gibi bekâr olduğu için zamanımızın çoğunu beraber geçiriyorduk. Kışın akşam erken olduğu için önce o yörenin meşhur lokantasına gidip Tatvan'ın meşhur büryan yemeğiyle karnımızı doyurduk. Lokantanın sahibi Remzi Amca bizi iyi tanıdığı için çay ikram etti. Çay içerken üçlü sohbet ediyorduk. Kulakları çınlasın dedi ki arkadaşım: "Bu akşam sinemaya gidelim mi? Çok harika bir film gelmiş." "Benim için fark etmez, istersen gidelim." diye cevap verdim. Birlikte karar verdik, sinemaya gidecektik. Ama daha sinema saatine epeyce vakit var. O saate kadar nerede vakit geçireceğiz. "Haydi, şehir kulübüne gidelim, orası sinemaya yakın, orada vakit geçirelim." dedim.*DEVAM EDECEK*
Yorum yapın