Yaşadığımız topraklarda herkesin bir şekilde köy ile bağlantısı var. Ya anneniz ya babaanneniz ya da dedeniz köyde yaşıyor. Hal böyle olunca sık sık köye gidiliyor. Eh köy hayatı da epey cezbedici.
Betonun duvarların arasından yükselen gürültüyle uyanmak mı horoz sesiyle mi uyanmak. İnsanın haliyle kafası karışıyor. Amma köy hayatı da kolay değildir benden söylemesi.
Köy hayatı ile şehir hayatı… İkisi de aynı ülkede, hatta bazen aynı il sınırlarında ama bambaşka dünyalar gibi. Birinde doğa var, diğerinde hız. Birinde sakinlik, ötekinde olan bitene yetişme telaşı. Seçmesi zor, vazgeçmesi daha da zor.
Köyde sabah erken başlar ama tatlı başlar. Kahvaltılıkları pazardan değil, kümesten toplarsın. Süt tazedir, yumurta sıcaktır. Havan ne olursa olsun, burnuna hep toprak kokusu gelir. İnsanı hem yavaşlatır hem de içini dinginleştirir. Ama kabul edelim, işler öyle romantik masallardaki gibi kolay değildir. Tarla işi ağırdır, odun kırmak şaka değildir, hele kışın soba yakmak neredeyse bir sanattır.
Şehirde ise her şey elinin altında. İnternetten yemek söylersin, kredi kartıyla hayatını döndürürsün. Ama bir yandan da sürekli bir koşturmaca, sürekli bir yetişememe hali vardır. Komşunun adını bilmezsin belki, ama bir tıkla dünyanın öbür ucundaki haberi öğrenirsin. Lüks çoktur ama huzuru bazen köşe bucak ararsın.
Peki ya çözüm? Belki de mesele nerede yaşadığın değil, nasıl yaşadığındır. Köyde doğup şehirde yaşayan da şehirde büyüyüp köye yerleşen de çoğaldı artık. Kimileri şehirde yaşayıp hafta sonunu köyde geçiriyor, kimileri köyde yaşayıp işini internetten yürütüyor. Dünya değişiyor, sınırlar her geçen gün silikleşiyor.
Belki de en doğrusu, şehirdeyken doğallığı unutmamak, köydeyken gelişimi yakalamaktan korkmamak. Hangisini seçersek seçelim, önemli olan ruhumuza iyi geleni bulmak. Çünkü nihayetinde ev, huzur bulduğumuz yerdir.
Saygılarımla.
Yorum yapın