KORKUTARAK MI, YENDİLER?.

İtalya’da bundan 488 yıl önce Niccolo Machiavelli, “Korku sevgiyi yener, çünkü ikisinden birisi olmadığında sevilecek biri olmaktansa korkulacak birisi olmak yeğdir. Çünkü genel olarak insanlarla ilgili şu söylenebilir: İnsanlar nankör, değişken, içten pazarlıklı, riyakâr, korkak ve çıkarcıdırlar; iyilik yaptığın sürece yanından ayrılmazlar, gerekmediğinde sana kanlarını, canlarını, mallarını, mülklerini, dahası evlatlarını bağışlarlar. Oysa gerektiğinde hepsi arkasını döner.” Demiş. Doğru mu, demiş, bence tartışılır ama doğruluk payı var elbette. Makyavelist düşünce temelinin babası sayılan düşünür Machiavelli, korkmaya, korkulara ilişkin bu sözleri gerçekten doğru mudur, böyle midir? Bugün de böyle midir, geçerlidir, her yerde, her çağda ve burada da böyle midir? Biraz önce de belirtiğim gibi tartışmaya açık bir konudur. Ancak ben Machiavelli’nin bu sözlerinden hareketle  14 Mayıs 2023 seçimlerinde ve 28 Mayıs’da yapılan ikinci seçimleri sonrası da “acaba korku, sevgiyi yendi mi?” diye düşünmeye başladım. Çünkü partili Cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Erdoğan ile partisi AKP, toplumu kutuplaştırarak korkutan bir seçim kampanyası yürüttü sizlerde anımsayacaksınız;Terör geliyor, teröristler gelecek. Bunlar iktidara gelirse bütün sosyal yardımları kesecekler. Bunlar Diyanet’i kaldıracaklar. Bunların hepsi Kandil’den talimat alıyorlar. Bizler Cumhur ittifakı olarak milli mücadele veriyoruz.” Şeklinde söylem ve sloganlar sürdü gitti, seçim kampanyası boyunca..

Bu türden ‘korku, korkutma kampanyasına” gayet duygusal(!) duygusal temaları da eklediler: “Bizden vazgeçmeyin, bizi unutmayın, bizi asla terk etmeyin” diyen reklamları, ekranları kaplayıp, doldurdu. Tüm bunlara eklenen zarflar içinde para dağıtmalar, sandık başlarında türlü hileler, devlet olanaklarını fütursuzca kullanmalarla, yani sizin anlayacağınız aldatmalar, kandırmalarla ama ancak kıl payı farkla seçimleri kazanabildiler. Ama kazandılar mı, kazandılar. Aslına bakarsanız, , toplumda var olduğu söylenen ‘değişim  rüzgarları’ bence ya tutmadı, tutsa bile durmadı ama sadece dönüşüme uğrayıp ‘tepkili bir öfkeye dönüştü!’ Bu sayede ne yazık ki, geçmişte yapılan seçimlerin hemen sonrasında görülen “kabul etme, razı olma, üzülme, yerinme” gibi duygusal hüzün dolu tepkisel varyasyonlar bugün, bu sefer, değişim isteyen kesimlerinde artık yok olmasına, en azından küçük bir azınlıkta kalmasına yok açtı!..

Yakın geçmişin ‘sonrayı bekleyen kitlesi’” yerine “artık beklemek yok, beklemek istemiyorum, değişim, sürekli değişim, ideale doğruya yönelik değişim, uygarlığı hedefleyen değişim” diyen bu talepleri dilendiren epeyce radikal tepkili ve öfkeli milyonların kitlesi bir an da oluşu verdi. Geçici bir durgunluk döneminden hemen sonra toplumun bu kitlesel enerjisi her alanda görülecektir, kanısındayım. O nedenle ‘kazanan, kazandım’ diye sevinmesin, öngörüsünde ya da önerisinde bulunmak en doğrusudur, diye düşünüyorum. Dahası kaybedenin de ‘kaybettik işte ne yapalım’ diye çok yerinmesi gerekir. Aslına bakarsanız, bu seçimleri yine kazandı ama işin doğrusu, mantıklı tarafı ülke siyasetinde ‘Erdoğan döneminin artık sonuna gelindi, gelinen nokta, bu dönemin Erdoğan ile sona ereceğidir gerçeğidir ve bu son dönem geçen dönem olduğu gibi beş yıl da süremeyecektir. Belki üç, belki de dört yıl ama kesinlikle beş yıl olmayacaktır. Bu durumdan Erdoğan’ın partisi AKP’de ve onun milletvekillerinde teşkilat yöneticilerine değin AK Partililerin hemen tamamı ne kadar farkındalar bilemem ama onların dönemi de bitiş noktasına çok yakın durumdadır. Daha farkı biçimde söylemek gerekirse “Ben yaparım olur” gibisinden “Ben söylerim inanırlar” tarzında ve söyleminde şartlanmaların, dayatmaların da dönemi de bitmiştir artık! Bence geriye sadece “şartlanmış inanç robotları” kalmış olacaktır, birkaç yıla kadar. Dahası bu sürecin sonunda eğer geride kalan hala var ise, o geride kalanlar yaşamın sert rüzgârları ile silinip, süpürülmüş olacaktır. Demedi demeyin sakın! Öte yandan sadece CHP’de değil, ülke siyasetinde de Kemal Kılıçdaroğlu dönemi de bitiyor. Bana kalırsa Kılıçdaroğlu şu anda uzatmaları oynuyor ama bu süreç ne yaparsa yapsın, onun açısından önümüzdeki yıl yapılacak olan yerel seçimlere kadar sürecek mi? Ben hiç zannetmiyorum. Bundan böyle artık öyle “helalleşmeler, herkesi kucaklayalım, sevelim sevilelim” tarzı sözde derviş(!) felsefesine dayalı politikaların dönemi bitti, kapandı kanaatimce. ‘BAY KEMAL’ çok insancıl, bütünleştirici, demokratik ve uygar hedeflere dönük son derece temiz ve seviyeli bir seçim kampanyası yürüttü, doğrudur ve bence başarılı da oldu, o da doğrudur. Ama seçimi kaybetti. Buradaki en önemli yanlış şuydu; Bu yürütülen kampanya, bireyin karar vermesine yönelik bilişsel yani davranışsal temalara dayanıyordu. Oysa, sağ ve muhafazakar kesimdeki seçmenin önemli bir bölümü, ‘birey olmaktan vazgeçmiş, karar vermek için birisine bakan, duygusal bağlarını koruyan’ kişilerden oluşuyordu. Bunlar, Millet İttifakı’nın mitinglerine katıldılar. Geldiler mi? Geldiler. Söylenenlere kak verdiler mi, alkışladılar mı mi? Hem hak verdiler, hem de desteklediler ama bu kesimin önemli bir bölümü sandığa gittiğinde OY vermedi! İşte işin püf noktası yani can alıcı, acıtıcı tarafı budur. Çünkü onlar oylarını korkularına, yıllardır süregelen gelenekçi alışkanlıklarına, inançlarına göre verdiler. İşte o nedenledir ki, bu ülkede değişim rüzgarları asla hız kesmeyecektir ve de ülke ekonomisi şimdiki durumdan daha da kötüye gidecektir. O nedenle, iktidarıyla da muhalefetiyle de herkes değişecektir, değişmek zorundadır çünkü!..