KORKU DUVARLARI AŞILIRKEN..

12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından önce dönemin Milli Güvenlik Konseyi
eliyle daha sonra da Özal hükümetleri eliyle sürdürülen “12 Eylül’ün baskıcı
rejimine karşı halkın ilerici demokrat kesimleri başta olmak üzere işçilerden,
emekçilerden, aydınlardan, gazetelerin köşe yazarlarından, siyasal partilerden,
meslek örgütlerinden, sivil toplum kuruluşlarından en ufak bir itiraz
yükseldiğinde ‘kurulu düzen’ temsilcileri hep bir ağızdan koro halinde “Yoksa
sen, 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsun!.” söylemine bir anda sarılarak
halkın haklı tepkilerini güya halk nezdinde boşa çıkarmaya çalışmışlar, çaba
göstermişlerdi. Bu söylem biçimi siyasette uzun yıllar, deyim yerindeyse tepe
tepe kullanıldı. Bu kullanımın doruğa çıktığı dönem 1987 yılında yapılan 12 Eylül
rejiminin siyaset yasağı koyduğu siyasetçilerin, parti liderlerinin yasaklarının
kaldırılmasını öngören anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması sırasında
yaşandı. O dönem siyasal yasaklı olan Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş gibi
siyasi liderler ve 12 Eylül rejiminin çizdiği sınırlar çerçevesinde kurulan yeni
muhalif partiler yasakların kalkması yönünde çaba gösterirken 12 Eylül rejiminin
gölgesi sayesinde siyaset yapan ve o dönemde kurulu düzenin temsilcisi olan
Anavatan Partisi ve onun lideri Turgut Özal yasakların sürmesi yönünde çaba
gösteriyordu. Turgut Özal’ın o kampanyadaki tek argümanı şuydu: “Eğer
yasakların kalkmasına ‘EVET’ derseniz 12 Eylül öncesine döneriz. Siz yoksa 12
Eylül öncesine mi dönmek istiyorsunuz?”
Halk tüm bunlara rağmen o referandumda korku duvarını aşıp kıl payı da olsa
siyasi yasakların kalkmasına ‘EVET’ demişti. Böyle demekle aslında ‘EVET’
demekle 12 Eylül öncesine dönmek istiyoruz, dememişti kuşkusuz..
Halkın o günlerde söylediği, söylemek istediği şuydu: “Biz, bizden çalınan,
elimizden alınan demokratik, parlamenter düzene geri dönmek istiyoruz.
Ertesi gün yasaksız bir Türkiye’ye uyanmak istiyoruz.”  Aslında söylenilen
buydu.. 
Dikkat ederseniz, bugün de benzer bir siyasal ikilemle karşı karşıyayız. Aradan
35 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra 16 Nisan 2017’de yapılan ve henüz oy
verme işlemi sürerken mühürsüz oyların da geçerli sayılacağı ilan edilen bana
göre şaibeli kokan bir halkoylamasıyla 12 Eylül 1980’dekine benzer bir siyasal
rejim bu kez de ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ adıyla kuruldu. 12 Eylül
1980 darbesinden bu yana bu güzel ve yalnız ülkenin kaderi hiç değişmedi.
Daha önce “Yoksa sen 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsun” diye

korkutulan halk, bu kez de “Yoksa sen her kötülüğün başı olan eski
parlamenter sisteme koalisyonlar dönemine mi geri mi dönmek istiyorsun”
diyerek korkutuluyor. “Bu bir ‘BEKA’ meselesi; eski sistem kaos üretir, ülke
felakete sürüklenir” deniliyor. Oysa halk hala 12 Eylül 1980 darbesiyle yitirdiği
demokratik, parlamenter toplum düzenini arıyor. 1987 halkoylamasında bu halk
“Yoksa sen 12 Eylül öncesine mi dönmek istiyorsun” denilerek korkutulmayı
nasıl reddetmişse, kıl payı da olsa nasıl korku duvarını aşmışsa, yakın
gelecekteki seçimlerde de cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen bu
çıkmaz sokaktan yol yakınken dönecek, ‘BEKA’ meselesi denilerek önüne
konulan korku duvarını bir kez daha aşmasını bilecektir..
Bu arada bilhassa belirtmek isterim ki, 12 Eylül 1980’den beri çalınan, gasp
edilen, fiilen işlemez hale getirilen ‘ANA UNSUR’ aslında demokratik
parlamenter sistemin ta kendisidir.. Geri dönülmek istenilen toplum düzeni,
çeşitli kereler kesintiye uğrasa da gerisinde neredeyse 200 yıllık devasa bir
siyasal deneyimin olduğu demokratik, parlamenter sistemdir. Aslında bunun
önüne arkasına güçlendirilmiş, iyileştirilmiş gibi sıfatlar eklemekte gereksizdir.
Çalınan, gasp edilen şey demokratik, parlamenter sistemdir. Bu halk elinden
alınanı, çalınanı geri istiyor. O nedenle “Biz eski parlamenter sisteme dönmek
istemiyoruz; bilakis, güçlendirilmiş, iyileştirilmiş bir parlamenter demokratik
sisteme geçmek istiyoruz” demekte politik bir dil değildir, utangaç bir dildir.. 
Demokratik, parlamenter sistemlerin en iyi yanı kendi bünyesindeki eksiklikleri,
noksanlıkları, yetersizlikleri kendi bünyesinde çözebilecek yetkinlikte olmasıdır.
Bu özelliğin değerini iyi bilmek gerekir. Bu nedenle demokratik parlamenter
sistemler önüne arkasına herhangi bir sıfat almazlar. Türlü yollarla 12 Eylül
1980’de, 16 Nisan 2017’de bir bakıma halkın elinden alınan, çalınan, gasp edilen
demokratik parlamenter sistemin önünde arkasında herhangi bir sıfat mı vardı?
Bu halk, maceracı, konjonktürel, dönemsel, ‘GÖÇEBE’ bir cumhurbaşkanlığı
hükümet sisteminden vazgeçip yol yakınken ‘YERLEŞİK’ ve de ‘KALICI’ bir
parlamenter demokratik düzene geçmek istiyor. Elinden alınan, adeta çalınan,
gasp edilen demokrasisini arıyor, bunu talep ediyor. Hepsi budur!..