Malumunuz olduğu üzere ‘Türk Dil Kurumu’ sözlüğüne bakıldığında geri zekalının anlamı ve tanımlaması şu şekilde karşınıza çıkar; 'Aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt olana geri zekalı denir.' Buna göre, birine kızıp ona 'geri zekalı' demekle o kişi 'geri zekalı' olmaz yani..

Bu sütunlarda öteden beri ağırlıklı yani çokça olarak yoğun biçimde siyasal içerikli yazıları kaleme aldığımı biliyorsunuz. O nedenle 'geri zekalılar' veya 'geri zekalılık' üzerine güncel siyaset dünyasından çeşitli örnekler vererek meselenin daha iyi anlaşılması ve dolayısıyla konunun aydınlığa kavuşturularak 'geri zekalı kime denir?' sorusuna en doğru yanıtı vermeye çalışalım.

Öncelikle sizleri yıllar öncesine götürmek ve başımdan geçen bir iki anekdotu bu vesileyle anlatarak aktarmak istiyorum.

Zannediyorum, 2002 yılı Kasım ayında yapılan milletvekili genel seçimlerinin hemen sonrasıydı, muhtemelen Aralık ortasıydı. O zamanlar çalıştığım yerel televizyon kanalı KRT’de her hafta cuma akşamları canlı olarak yayınlanan "DOBRA DOBRA" adını taşıyan siyasi söyleşi programının yapımcısı ve sunucusuydum. O akşam yeni bir canlı yayınlanacak söyleşi programı gerçekleştirmek için son hazırlıklarımı yapıyordum. Program konuğum, şimdilerde siyaset dünyasında adı sanı pek kalmayan, ‘BEYGİRCİ’ ya da bir başka deyişle ‘KIRATÇI’ bir partinin merkez ilçe başkanlığını görevine yeni getirilmiş genç bir siyasetçiydi. Bugünlerde, 22 yıl öncesinin çiçeği burnunda o genç siyasetçinin aktif siyasetten çoktan çekildiğini, işine gücüne baktığını, zaten o zamanlar siyaset yaptığı o ‘BEYGİRCİ’ partinin yerinde bugün yeller estiğini, minareden değil ama efkarı umumiye den salasının çoktan okunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…

O nedenle 22 yıl öncesinde 32-33 yaşlarında olan bugün ise 50 yaşına çoktan geçmiş, o günlerin çiçeği burnundaki o genç siyasetçisinin adını burada yazmanın doğru olmadığı düşüncesindeyim. Neyse, sözünü ettiğim o genç siyasetçi ‘BEYGİRCİ’ ya da bir başka deyişle ‘KIRATÇI’ partinin o genç merkez ilçe başkanı, KRT adını taşıyan yerel TV kanalına yanında kendisi gibi birkaç genç arkadaşıyla birlikte geldi. Cebinden kimi el yazısıyla yazılmış, bazıları ise bilgisayar klavyesiyle yazılıp çıktısı alınmış bir tomar kağıt çıkarıp bana uzattı. "Ne bunlar Başkan, ben ne yapacağım ki bu kağıtları, söyler misin?" diye sordum.

Heyecandan titreyen sesiyle o genç siyasetçi başkan yanıt verdi; "Zikri ağabey seni fazla zahmete sokmak istemiyorum. O sebeple bak bunlar senin bana soracağın sorular, işte bunlar da benim sana vereceğim cevaplar. Hepsini dün gece sabaha kadar çalıştım, hazırladım. Hayırlısıyla, anlımızın akıyla bu akşam çok güzel program olacak. Hadi gel, birlikte prova edelim. Malum canlı yayın olacak, herhangi bir sıkıntı olmasın." Doğrusu bu laflara çok şaşırmış bir o kadar da sıkılmış, hatta biraz da kızmıştım. O genç siyasetçinin bana uzattığı kağıtlarda hem benim ona sormamı istediği sorular, hem de onun bana vereceği yanıtlar vardı. Olacak iş değildi yani!..

"Yahu Başkan, senin söylediğin olacak iş değil. Böyle program olmaz, böyle söyleşi, röportaj olmaz. Benim tarzım bu değil. Al sen bunları koy cebine. Ben sorularımı sorarım, sen de cevaplarsın. Bu işin başka bir şekli yok!" deyince o genç siyasetçi "Ama ağabey, ya senin sorduğu sorulara ben doğru cevaplar veremezsem, çuvallarsam, o zaman ne olacak, bütün Balıkesir bizi izleyecek, rezil olmak işin ucunda!" dedi. "Korkma bir şey olmaz. Bak çok güzel program olacak. Sen merak etme, endişelenme Başkan!" dedim ve sonra küçük stüdyomuza girip canlı programımıza başladık. Gerçekten de benim dediğim gibi oldu. Canlı yayınlanan o söyleşi programı çok güzel geçti. O genç siyasetçinin endişeleri boşa çıktı. Program sonrasında "Zikri ağabey nasıl başarıyorsun bunu. Bu işin sırrı var mı?" diye sorunca şöyle bir yanıt verdim; "Ben bu tür yaptığım programlarda karşımda oturan konuğa cevabını bilmediğin yani kestiremediğim soru sormam. Eğer sorarsam karşımdaki değil ben çuvallarım, kontrolü kaybederim, diye düşünürüm. Bu işin bütün sırrı Allah’ın verdiği aklı doğru yerde, doğru zamanda zekaya dönüştürerek kullanmakta yatıyor. Kim olursa olsun. Bir kimse eğer tıbbi açıdan gerçekten geri zekalı veya akıl hastası değilse o kişinin Allah’ın verdiği aklı doğru zamanda doğru biçimde kullanması için hiçbir engeli yoktur, diye düşünürüm. Sakın yanlış anlama sen asla geri zekalı biri değilsin. Olsa olsa sana akıl verenlerin bazılarında belki zeka geriliği veya algı eksikliği vardır. Herkesin lafını kulak asma. Doğru bildiğin yolda devam et!.."

Bu anlattığımın üzerinden dört hatta beş yıl geçti. Yine bir TV programı öncesinde o akşam ki program konuğumla sohbet ediyorduk, henüz canlı yayın başlamamıştı. Program konuğum da o dönemin yani 2006 yılının AK Parti Balıkesir Milletvekili Ahmet Edip Uğur'du.

O Beyefendi siyasetçiye bir vesileyle birkaç yıl öncesinde başımdan geçen ve sizlere biraz önce aktardığım o malum anekdotu aktardım. Şaşırdı aynı zamanda gülümsedi ve bana şunu söyledi; "Doğru yapmışsın, doğru söylemişsin. Allah’ın verdiği aklı doğru zamanda ve doğru yerde kullanmasını beceremeyip, zekası kıt olanların, başkalarının verdiği akılla iş yapmaya çalışanlara geri zekalı denir. Ama sen keşke ona geri zekalı demeseydin!"

Hemen atıldım; "Demedim, Edip Bey vallahi demedim. Ama ona bir daha geri zekalı olmasa da geri zekalı gibi davranmamasını yahut geri zekalılardan akıl almamasını sıkı sıkıya öğütledim, nasihat ettim. Hepsi o kadar!.." 

Elbette kim bilebilirdi ki, Ahmet Edip Uğur beyefendinin o lafları bana söylemesinin üzerinden 12 yıl geçtikten sonra  2017'in sonbaharında hem partisinde hem de belediyede kendi deyimiyle söylüyorum ‘otofaji içine düşmüş menfaatçi zeka geriliği içindeki gruplarla’ uğraşıp dururken, üstelik bir de o saftiriklerin bazılarına 'danışman' adı altında kürek yüküyle maaşlarını ödemeyi kendine zaruri bir vazife(!) edinmişken ve de o geri zekalılar yüzünden hem siyasi hem de şahsi biçimde büyük çapta prestij kaybı hatta yıkım yaşayacağını ve tüm bunların sonucunda da 'ağlaya ağlaya' sahip olduğu makamı terk etmek zorunda kalacağını..

Hayat işte?..

Boşuna dememişler 'ne oldum, diyeceğine ne olacağım, demek daha evladır' diye…

Anımsayacaksınız Ahmet Edip Uğur, Eylül 2021’de siyaseten ‘kahrından öldü’ dedirtecek biçimde hakkın rahmetine kavuştu. Allah gani gani rahmet eylesin!..

Neyse bugünlük bu kadar diyelim ve bu bahsi burada hiç olmazsa bugünlük kapatalım…