İnsanoğlu kadar ‘anlaşılmaz’ bir canlı daha yok şu hayatta…

O yüzden sürekli ‘kendimizi anlatma çabası’ içindeyiz herhalde…

Hoş her ne kadar anlatırsak anlatalım, sadece karşımızdakinin anladığı kadarız o da ayrı. Geri kalanlarsa sözcük israfı!..

‘İnsanlar konuşa konuşa…’ Demişler. Kendini anlatmadan anlaşılmayı beklemek zaten olmaz. Birbirini anlayan insanlar, konuştukları kadar dinlemeyi de bilen insanlardır…

Kimi insan vardır; ‘sürekli aransın, hep o dinlensin, hep o anlatsın, hep ona hak verilsin’ ister. Sanki hayatlarını sadece anlaşılmak ve haklı olmak üzere kurmuşlardır. Anlatmayı severler, dinlemek sıkıcıdır, hatta zaman sarfiyatıdır onlar için… 

Kimi insan da vardır ki; ‘herkesi anlar, dinler, hiç şikayet etmez. Herkesin hatırını sayar, kimseyi üzmez, kırmaz. Onların hiç derdi tasası yoktur sanki…’ Her şeyi kendi içlerinde yaşar, kendi içlerinde hallederler sırf çevrelerine yük olmamak için…

Onlar hep vericidir, aksini bilmezler ve hayatları boyunca da öğrenemezler. Aslında bu kadar iyi olmakta iyi değildir…

Kendini hiç düşünmeyip, sürekli başkalarını düşünmek iyi değildir. Kendi isteklerini yok sayıp irade kullanmamak iyi değildir. Karşısındaki ‘öyle istiyor’ diye sürekli taviz göstermek iyi değildir. Herkesi anlamaya çalışmak, herkese yetmeye çalışmak iyi değildir. Bütün bunlar insanın kendine yaptığı kötülüklerdir…

Hayatta olan biten ne varsa susup kabullenmekle, kendi içimizde anlaşılmayı beklemekle ve herkesi anlamaya çalışmakla hem zaman kaybediyor hem de hayatın zenginliklerini güzelliklerini kaçırıyoruz. Madem bu hayata yaşamak için geldik, sağlığımız için mutluluğumuz için her konuda ölçülü yaşayalım. ‘İyi olmak adına’ kendimize kötülük etmeyelim. Her şeyde olduğu gibi bunda da dengeli olmak zorundayız…

Biraz dolalım, biraz boşalalım. Susmayalım konuşalım. Hem dinleyelim hem anlatalım ve en önemlisi ‘hayır’ demesini bilelim. Bize verilen bu kısıtlı zamanı kendimize ve çevremize zehir etmeden yaşayalım…