IRKÇILIK, DİNCİLİK VE MENFAAT ÜZERİNDEN SİYASET YAPILIRSA..
Irkçılık ve dincilik üzerinden siyaset yapılırsa ne olur? Sorusuna verilecek yanıtlar aslında oldukça ve net ve anlaşılır biçimdedir ama nedense günümüzde Türkiye’sinde bu sorunun yanıtını açık ve net biçimde korkusuzca verecek ne bir siyasetçi ne de bir sıradan yurttaş bulamazsınız, kanısındayım. İşte o yüzden olsa gerek, ne yazık ve de ne hazin, ne vahimdir ki, Türkiye gibi demokrasisi, aradan geçen 73 yıla rağmen, atlatılmış tüm badirelere ve kesintilere, ödenen tüm ağır bedellere rağmen, tam oturmamış olan ülkelerde, siyasetçiler demokrasiyi tahrip etmeye devam etmektedirler..
Buna karşılık ‘Demokratik Rejimleri’ veya bir başka deyişle demokrasileri epeyce gelişmiş ülkelerde ise varlıklarını sürdüren bu türden politikacılar yani ırkçılık, dincilik ve çıkar odaklı menfaat amaçlı siyaset yapan politikacılar her zaman olmasa bile buralarda da palazlanmayı başarabilmişler, tek başına olmasa da iktidar ortağı olmayı becerebilmişlerdir ama demokratik rejimin esasını oluşturan ‘Temel Hak ve Özgürlükler’ konusunda çok fazla tahribatta bulunmaya fırsat bulamamışlardır..
Buna karşılık, İkinci dünya savaşı sonrası, yani 1945 yılı sonrası başlayan süreçte başta Güney Amerika ülkeleri olmak üzere ve Yunanistan ve Türkiye gibi ülkelerde ağır aksakta adeta topallayarak yürütülmeye çalışılan ‘Demokratik Rejimler’ özellikle faşist eğilimli, siyasetin sağ tarafına bakan düşünce sahibi politikacılar ve faşist sağ düşünceli, çoğu Amerikan destekli cuntaların marifeti olan askeri darbeler sonucu sık sık kesintilere uğratıldığı görülmüştür..
Bence tüm bunları nedeni, gerekçesi, tüm bu demokrasisi kıt ve yetersiz ülkelerin siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmişliklerinin henüz sahip oldukları ‘Demokratik Rejimi’ kuracak ve destekleyecek sınıfları ve ideolojiyi yeterince güçlendirememiş olmalarıdır. Bunun yanında ilaveten, tüm güç odaklarıyla Emperyalizmin ürünü, ‘Irkçı ve Dinci’ politikacıları kendi sömürülerine alet ederek kullanmaları ve böylece ‘Demokratik Rejimi’ sakat bırakmaları değil de nedir acaba?.
Asla unutulmamalıdır ki, yakın tarihimize genel anlamda bakıldığında ortaya çıkan yalın gerçek, Cumhuriyeti Demokrasiyle taçlandırarak ileri götürmeye çalışan Cumhuriyet Halk Partisi ile Cumhuriyetimizi, türlü badireler ve zorluklara rağmen kısmen geliştirebildiğimiz demokrasimizi geri götürmeye, hatta yıkmaya çalışan merkez sağ siyasal çizgisinde yer alan partilerin politik mücadelesinin tarihidir aynı zamanda..
Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyeti kurarak Atatürk’ün başlattığı ‘Aydınlanmacı’ siyasal ve toplumsal çizgideki hedefini, 1938 sonrası süreçte yine Cumhuriyet Halk Partisi kadroları dolayısıyla iktidarları, bu ülke sınırları içinde yaşayan herkes için geliştirerek Cumhuriyetimizi daha da ileri götürme çabası içerisinde olmuşlardır. 1950’den sonraki süreçte ise iktidar olan sağ siyaset düşünce çizgisinde olan zihniyetler ise çoğu zaman ırkçı ve dinci faşizan siyasete açıkça ya da gizliden göz kırpmışlar, dolaylı da olsa desteklemişler, dolayısıyla ‘aydınlanmacı/özgürlükçü’ çizgide ilerlemeye çalışan Cumhuriyetimizi geri götürmeye gayret göstermişlerdir. Bugünlere gelindiğinde ise sağ siyaset çizgisinde yer alan ve kendilerini ‘MERKEZ SAĞ’ nitelendiren siyasetinin ve siyasetçilerin büyük çoğunluğu yani ‘ŞAHSIM DEVLETİ’ felaketinin travmasını yaşayan ırkçı ve dinci iktidarların mağduru sağ politikacıların önemli bir bölümü, şimdilerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin önderlik ettiği ‘MİLLET İTTİFAKI’ çatısı altında birleşerek gerçek anlamda güçler ayrılığı ilkesini hayata geçirecek ‘demokratik parlamenter düzeni’ yeniden ve daha güçlü biçimde oluşturabilmek için bir arada olduğunu görmekteyiz. Düne kadar Atatürk düşmanlığına, Laik, Demokratik Cumhuriyet karşıtlığına hatta nefretine ‘Aydınlanmacı ve Özgürlükçü Cumhuriyet’ felsefesini reddeden zihniyete dayalı olan bu siyasal gelenekten gelen ve şimdi ise ‘MİLLET İTTİFAKI’ içerisinde bulunan beş siyasi parti 14 Mayıs’ta çok büyük olasılıkla Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte iktidar olacaktır, kanaatini kuvvetlice taşıyorum. Bu kanaati kuvvetlice taşımakla birlikte HDP ile yürütülen açık ve gizli görüşmeleri hatta pazarlıkları yadırgadığımı, asla doğru bulmadığımı, kınadığımı da özellikle ve de vurgulayarak üzerine basa basa belirtmek istiyorum. Çünkü bana göre HDP; ‘Marksist Solcu’ maskesi takmış, aslında ırkçı, bölücü siyaset zihniyetine sahip, terörden beslenen, terör destekçisi bir siyasal harekettir. Başta CHP olmak üzere ‘MİLLET İTTİFAKI’ bileşenleri bu açık ve yalın gerçeği asla unutmamalıdır!..
Yorum yapın