İKTİDARIN 2023 HEDEFİ NEDİR?

Türkiye Cumhuriyeti’nin Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmasının
100. yılına yaklaşılırken, yani bir kala muhalif olarak bilinen parti ve çevrelerin
önemli bir bölümü hatta çoğunluğu iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin
dolayısıyla Erdoğan’ın Türkiye’yi “ortaçağ karanlığına doğru” sürüklediğini iddia
etmekte öne sürmekte ve savunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin özünde olan
ve anayasa tarafından güvence altına alınmış olan demokratik, laik, sosyal
hukuk devletini ve dolayısıyla anayasal düzeni ortadan kaldıran, onun yerine
teokratik bir monarşiyi kurmak için mücadele ettiği iddiası son süreçte sıkça dile
getirilen AK Parti iktidarının üzerlerinde baskı kurarak hedef aldığı siyasetçilerin,
sanatçıların, gazetecilerin, yazarların kapsamını da epeyce genişletilmiş oldu..
Örneğin; Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde okulöncesinde dini eğitim
verilmesini ortaçağ zihniyetine benzeten muhalefetin CHP kanadı sözcüleri AK
Parti iktidarı ve AKP’nin propaganda aygıtı yandaş medya tarafından linçe
uğradı. CHP muhalefetinin sözcüleri bunun üzerine, okulöncesi eğitimin dini
hizmet veren kurumlar tarafından değil, eğitim kurumları tarafından verilmesi
gerektiğini, eğitimin dini kurumlar tarafından verilmesinin ortaçağa özgü bir
durum olduğunu ve kendilerinin bu durumu eleştirdiğini açıklamak zorunda
kalmışlardır. Aslına bakarsanız sadece, okulöncesi dini eğitimin dini kurumlar
tarafından verilmesi değil, dini eğitimin, hem okulöncesi eğitimde hem de okul
eğitiminde, eğitim kurumları tarafından çocuklara dayatılması ve zorunlu hale
getirilmesi de bir ortaçağ zihniyetinin sonucudur. Ancak muhalefetin CHP
kanadının sözcüleri hem de laikliği savunduğunu iddia eden bazı TV yorumcuları
ve gazete yazarları, yandaş medyanın linç girişimi ve CHP yönetiminin bu linç
girişimi karşısında adeta teslim olması nedeniyle, bu gerçeği bile açık açık bir
türlü ifade edemediler. Anımsayacaksınız bu olaydan kısa bir süre sonra,
sanatçı Sezen Aksu da aynı çevreler tarafından linç girişimine maruz bırakıldı.
Sezen Aksu hakkında, sanki ortada bir suç varmış gibi, suç duyurularında
bulunuldu. İktidarın başı Sezen Aksu’yu hedef haline getirerek “O dili
kopartmak bizim görevimizdir” biçiminde skandal bir tehdit ifadesi dahi
kullandı hem de Cami’nin avlusunda değil içinde yahu!.. 
Türkiye Cumhuriyeti özellikle 1950’den sonraki süreçte ortaçağ zihniyetini
aşamadığı için, Avrupa’nın Rönesans, yani değişim, gelişim ve Aydınlanma
devrimleriyle aştığı karanlıktan bir türlü kurtulamadığı için, bu teokratik
despotizmi ne yazık ki yaşamaktadır. Sezen Aksu neden hedef haline
getirildiğine şöyle bir bakalım; Sezen Aksu “Şahane Bir Şey Yaşamak” adlı

eserinde “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” ifadesi geçtiği için değil
mi?..
Sanki Türkiye bir İran, bir Suudi Arabistan, bir Afganistan gibi oldu da bizim
haberimiz yok!.. 
Laik bir ülkede herkesin İslam dinini AKP’nin ve onun lideri Erdoğan’ın
yorumladığı gibi yorumlamak zorunda mıdır? Elbette hayır!. 
Laikliğin olduğu bir ülkede vatandaşlar ister dindar olurlar ister dinsiz olurlar,
ister Müslüman, Hıristiyan, Musevi olurlar, ister ateist, agnostik, deist olurlar! 
Laikliğin olduğu bir ülkede bu farklı bakış açılarına sahip olan insanların tamamı,
düşüncelerini istedikleri gibi ifade ederler, anayasanın ifade ve yayın özgürlüğü
ilkesi çerçevesinde, düşüncelerini ifade ederler ve yayımlarlar!.
Başkaca bir söze hacet kalmadı sanırım ama..
Sedef Kabaş olayını soracak olursanız, o konuya da bir başka yazımda değinmek
ve onun üzerine bilinen ezberlerin dışında yorumlar getirmek istiyorum. Ama
dediğim gibi bugün değil..