İnsanların ikiyüzlülüğüne ve inandığı ilkelerden saparak değişkenliğine kesinlikle tahammül edemiyorum, hiç dayanamıyorum. Hele ki bu özellikleri gösteren kişiler, bir mevkii veya makama ya da bir kurumun yöneticiliğine başkanlığına soyunduysa, hasbelkader de olsa bir topluluğu, cemaati veya misyonu temsil ediyorsa, rahatsızlığım maalesef, ‘kat be kat’ artıyor..
Bazı işgüzarlar, popülist yaklaşımlar ile kendilerine toplum içinde yer edinmeye çalışanlar, ipe sapa gelmez, aslı astarı olmayan dedikodular üretiyor, sözde inandıkları ideoloji doğrultusunda, çirkin dedikoduları, kendileriyle aynı dünya ve siyasi görüşleri taşıyan kitlelere yayıp, akıllarınca, diğer siyasi görüşü taşıyan otoriteyle muktedir iktidarın icraatlarına verip veriştiriyorlar, hatta daha ileri giderek ihanet ile suçluyorlar ise..
Aynı kişiler, daha sonra, başları sıkışınca, dertlerini anlatmak, seslerini duyurabilmek ve elbette, tamamen duygusal nedenlerle(!) menfaatleri uğruna, her şeyi unutup, daha dün kıyasıya eleştirdikleri ve itham ettiklerine yanaşıp, medet ve şefaat dileniyorlar, yalvarıp yakarıyorlar ise!
Bunun adı ‘riya’ bunun adı düpedüz ‘ikiyüzlülük’ değil de nedir, sorarım sizlere?.
Yakın geçmişte olduğu gibi bugün de Balıkesir’de bu kişilerden bazıları veya benzerleri bazı koltuklarda oturmaya devam ediyor, bazı kesimlerin sözcülüğünü ve hatta önderliğini yapmaya pişkince hatta utanmadan soyunuyor ise, bana da yazma zarureti doğmuş demektir. Öyle değil mi?.
Örneğin; mutlaka anımsayacaksınız, yakın geçmişte gazete sayfalarında ya da sosyal medya üzerinden paylaşılan haber ve makalelerde, hükümetin veya Büyükşehir belediyesinin en güncel ve en önemli icraatlarını, en sert biçimde eleştirip, çeşitli ithamlarda bulunacak, o girişimleri, projeleri yani icraatları yürütenleri gaflet ve hatta ihanet ile suçlayacak, ardından başınız sıkışınca, ihtiyaçtan ötürü ‘faaliyet’ adı altında gayet önemsiz yani ‘saçma sapan işler’ için para gerektiğinde, ‘pırasa keser gibi, fatura kesip’ derhal ödenmesi için ısrar edeceksiniz, hatta yalvaracaksınız ve bu ısrarlar karşılığında muhatapları da, o kesilen faturaları da ‘paşa paşa’ ödüyor ise, ya da kendini havuzdan(!) maaşa bağlatıyorsa, böylesi durumları, ben de biliyor ve tespit ediyorsam, edebiliyorsam yazarım, söylerim ve ayıpladığımı da ifade ederim arkadaş, kimse kusura bakmasın!.
Özde değil ama sözde ‘milliyetçilik’ veya ‘mukaddesatçılık’ denildiğinde mangalda kül bırakmayanlar, ‘milliyetçiliğe’ ve ‘mukaddesatçılığa’ gerçekten büyük zarar verenlerden, eğer medet umuyor, şefaat dileniyorlar ise, ‘ikiyüzlülüğün daniskasına’ çanak tutmuşlar hatta gerçekleştirmişlerdir, kanaatindeyim. O yüzden ‘bunlara yüz verenlerin, yakında kendilerinden astar isteneceğini de bilmelidirler!‘ Diye düşünüyorum. Bu ve bunlar gibilerin, ikiyüzlülüğünü, yani riyakarlıklarını çok iyi ve çok yakından bilmeme rağmen, doğru bulduğum ve doğru olduğuna inandıklarımı her fırsatta, ‘fincancı katırlarını ürkütmeyi göze alarak’ savunmaya devam edeceğimin bilhassa bilinmesini isterim. Yakın geçmişte olduğu gibi bugün de bir anlamda ‘bıçak kemiğe dayandığından’ bu satırları yazma gereği hissettim, diyebilirim. Doğru olduğuna inandığım, yanlış olduğunu düşündüğüm her şeyi yazmanın şart ve benim için görev olduğunu bildiğim için, bu konuyu da gayet üstü kapalı da olsa yazdım, sizlere anlatmaya çalıştım. Umarım, anlamak isteyenler anlattıklarımı anlamıştır. Balıkesir ve Balıkesirlinin yararına inandığım ne olursa olsun, yazmaya devam edeceğimi gerektiğinde haykırmayı sürdüreceğimi sizler gayet iyi biliyorsunuz. Daha düne kadar, beni karalamaya, hatta yok etmeye azami gayret gösterenler dönüp kendilerine baktıklarında; ‘içlerinin kapkaranlık, kötülük dolu, vicdansız ve insafsız olduğunu’ kaçınılmaz olarak mutlaka göreceklerdir. Buna yürekten inanıyorum! Eğer göremiyorlar ise, ‘onlar gerçekten kördür, aptaldır ve zavallıdır!’ Tamamen ranta, menfaate ve özünde ikiyüzlülüğe dayalı olarak icraat eyleyenler, günü geldiğinde, baltayı taşa vurduklarını, belki de çok acı biçimde idrak edeceklerdir, buna inanıyorum. Sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki yazdığım her yazıda, taraflarla ve muhatap aldıklarımla ilgili, olabildiğince onlarla empati kurmaya, vicdan ve insaf sahibi olmaya gayret ederim. O nedenle, yazılarımın çoğunda, isim vermemeye, adrese teslim yazarak, sadece üstü kapalı biçimde yazımın muhataplarını teşhir etmeye ama asla rencide etmemeye gayret ederim. Yoksa korktuğum, çekindiğim veya gocunduğum birileri veya bir şey olduğundan değil! Gazetecilik mesleğinde geride bıraktığım 36 yıl, ‘ikiyüzlülük simgesi’ insanların karalama kampanyalarıyla asla silinemeyecek oranda, onur, gurur, vicdan, insaf ve başarılarla doludur, övünmek gibi olmasın! Beni tanıyan ve bilenler elbette farkındadır, ama bilmeyenler ve hala anlayamayanlar için, ünlü düşünürlerin konumuza dair veciz sözlerini hatırlatmakta fayda vardır; Filozof Boileau der ki, ‘Her aptal, onu beğenen başka bir aptal daima bulur.’ Ünlü Fransız yazar Moliere ise, ‘Bilgili bir aptal, bilgisiz bir aptaldan daha aptaldır!’ der. Alman şair ve düşünür Geothe ise ‘En büyük tehlike, yarı aptallar ile yarı akıllıların arasında yer alır.!’ diye ifade eder. Bir başka düşünür Rabelais’in konuya ilişkin anlamlı sözü ise; ‘Eğer hiç aptal görmek istemiyorsanız, hemen gözlüklerinizi kırın.’ şeklindedir. Daha fazla söze ne hacet var ki?..