Herkesin, hepimizin ‘KIRMIZI ÇİZGİSİ’ vardır. Aşılmasına dayanamadığı, geçilmesine katlanamadığı yerdir orası yani kırmızı çizgisidir. Yaşadığımız politik ortamının figürlerine baktığımız zaman da hemen hepsinin, tümünün birbirinden epeyce ayrı duran ve görünen ‘kırmızı çizgileri’ olduğunu görmekteyiz. Örneğin; Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Kırmızı çizgisi’ 22 yılı aşkın süredir koruduğu İktidarı hiç kaybetmemektir. İktidarın yitirilmesi, onu var eden her şeyin elinden kayıp gitmesi demektir. Güç kaybı, yetki kaybı, servet kaybı, her şeyin kaybı demektir Erdoğan için…
İşte o nedenledir ki, Recep Tayyip Erdoğan yürütme gücünü de elinde tutan cumhurbaşkanı makamında iktidarını sürdürmek için her şeyi ama her şeyi göze almış durumdadır. Geçen yılın 31 Mart’ında ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen dolayısıyla yerini epeyce sağlamlaştıran ve olası bir erken seçimde Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmek ve seçilmek gibi daha büyük hedeflerine ulaşmayı planlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na gelince, İmamoğlu’nun ‘kırmızı çizgisi’ ise hak ettiğini almak veya alamamak üzerine kuruludur. Kanaatim odur ki; Ekrem İmamoğlu ta başından beri salt ‘Belediye Başkanı olmak, seçilmek’ peşinde değildi. Cumhurbaşkanlığı adaylığını, açıkça söylemek gerekirse geçen yıl yapılan yerel seçimlerde yeniden kazanması durumunda istemekte, arzulamaktaydı. Ama tek hedefi elbette bu değildi başından beri belirttiğim gibi. Onun hedefi, hak ettiği şeylerin elinden hileyle ve haksızca alınmasına karşı dişe diş mücadele etmek, savaşmak, dolayısıyla lehine kuvvetlice esen popülist siyaset rüzgarlarını arkasına alarak şimdilik fiilen sürdürdüğü öne sürülen CHP Genel Başkanlığını resmen elde etmek düşüncesindedir. Ekrem İmamoğlu, bu ve buna benzer mücadeleleri anımsayacaksınız yakın geçmişte yaptı, bugün de yapmaktadır, yarın da yapacaktır, bu durum ‘hiç kuşku götürmeyecek bir gerçektir’ diye düşünüyorum. Burada değinmek istediğim bir başka konu da ‘merkez sağ siyaset ekseninde’ neler olup bittiği ve önümüzdeki süreçte neler olabileceği ile ilgidir. Sanırım sizlerde görüp izliyorsunuz; Meral Akşener genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra Akşener’in kurduğu ve bir parçada geliştirdiği İYİ Parti’nin oyu sürekli azalıyor ve İYİ Parti’ye oy verecek seçmen tabanı gün geçtikçe eriyor, küçülmeye devam ediyor. İYİ Parti’nin Meclis’te sandalye sayısı eski AK Partili Turan Çömez’in bireysel çabalarına rağmen azaldıkça azalıyor. Kadın siyasetçi olmasının da başlangıçta sağladığı avantajı ‘ikircikli ve gayet zikzaklı’ stratejik siyaset manevralarıyla maalesef dezavantaja dönüştüren Akşener işte bu yüzden siyaset sahnesinden çekilmek zorunda kalmıştır, bırakılmıştır. Yakın geçmişte yani 90’lı yıllarda dönemin Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve Başbakanı Tansu Çiller’in toplum üzerinde ve özellikle kadın seçmenler üzerinde yarattığı büyük hayal kırıklığıyla sonuçlanan serüveni günümüzde Meral Akşener yeniden yaşamıştır.
Dilerseniz şimdi de ‘Atatürkçü ve Cumhuriyetçi’ kesimin yani ben ve benim gibilerinde yer aldığı toplum kesitinin bireyleri için ‘KIRMIZI ÇİZGİLER’ nedir, nasıl olmalıdır? Sorusunun yanıtına…
Benim öncelikli yanıtım, olmazsa olmazım; LAİKLİKTİR!..
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halkımızın, toplumun her katman ve kesitinde ‘LAİKLİK KARŞITI’ kim ve kimler varsa dinciler, dinci politikacılar, tarikatlar, cemaatler, emperyalizm yandaşları, terörist grup ve unsurlarla kol kola girmiş bölücüler, onların paydaşları, sempatizanları, yandaşları ben ve benim gibilerin karşısında gayet doğal(!) olarak ‘DÜŞMAN’ konumundadır!..
Bizler, bu ülkede; ‘LAİKLİĞİN’ ve ‘CUMHURİYET’İN’ de ‘DEMOKRASİNİN’ de ‘ÇAĞDAŞLIĞIN’ da ‘UYGARLIĞIN’ da ‘sarsılmaz bir temeli’ olduğuna, kaçınılmaz olarak olması gerektiğine inananlarız!
‘Bizler bu duruşumuzun çok doğru olduğunu, böyle olması gerektiğini bilenleriz!’ Diye düşünüyorum.
Yüz birinci kuruluş yıldönümünü geçen yılın 29 Ekim’inde kutladığımız Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimiz, bitmiş, yenilmiş, tükenmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun ağır enkazı ve kalıntıları üzerinde mucizevi biçimde yükselmiş bir ‘UYGARLIK ve ÇAĞDAŞLIK MUCİZESİDİR!’
Milletçe verilen ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’ ile emperyalist dünyanın güçlü ülkelerini çok ağır bir yenilgiye uğratarak kurulan ‘CUMHURİYETİMİZ’ elbette bizim kutsal emanetimizdir. Bu emanetten vazgeçmemiz asla mümkün değildir!..
Yorum yapın