Yaşamımız boyunca hiçbir şeyin istediğimiz gibi gitmediğini biliyoruz. Hayatta “ne gördüm değil neler göreceğiz” gözüyle bakmamız gerekiyor. “Hayat bu, her zaman güldürmez ki, her acı insanı öldürmez ki, Bak yaşadım, yaşıyorum, hatalarımdan ders alıyorum” diyor şarkı.
Bir bakıyorsunuz mutluluğun Nirvana'sını yaşıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz ümitsiz, karamsar ve mutsuz bir şekilde tam ortasındasınız yaşamın. Değer verdiğimiz kıymetlilerimiz değerlerimiz uçuvermiş elimizden. Hayatını, ömrünü, yıllarını heba ettiğin yârin, evladın, en yakınların bir bakıyorsun el olmuş yok olmuş.
Aslında yaşamın kanunu bu. Örneğin; hayvanlar onlarca yavru bırakıyor doğaya. Sonra hepsi kendi başının çaresinde yaşam mücadelesi ile baş başa kalıyor. İnsanda öyle işte! Zaman sonra tüm sevdiklerimizden ayrılıyoruz kendi ayaklarımız üzerinde durmayı öğreniyoruz.
Şair öyle diyor ya; “acıdan geçmeyen hayatlar biraz eksiktir.” Acının bir ciddi öğretmen olduğuna herhalde hepimiz hem fikiriz. Belki aklımız, beynimiz acıyı daha fazla kaydedip mutlulukları kolay es geçebiliyor. Gençlik yaşları daha umursamaz geçerken, insan yaşlılığında biraz daha hayatı irdelemeye başlıyor. Neler yaşadık? Bu hayatın manası neydi? Güzel günler neden çabuk geçti? O acıları biz neden tecrübe etmek zorundaydık? Gibi sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Herhalde acı hem acı hem de faydalı bir öğretmen.
İnsan huzura ermek için yaşam şartlarıyla var gücüyle mücadele ediyor. O işten bu işe koşturup yaşam kavgasının içinde buluyor kendini. Hayatımız da bir kaza bir travma. Onlardan aldığımız derslerle yeniden bir şeyler yaratıyoruz. Pes etmemek, hayatın tek gerçeği galiba.
Hayat, tüm umutsuzluklara ve olumsuzluklara rağmen yaşamı sürdürme hevesi ve yarınlara umutla bakma arzusu değil midir? İçinde sevinç olan, göz yaşı olan, mutluluk ve hüzünle yoğurulmuş, insana sunulmuş bir armağan değil midir? Sahi hayat kaç gündür? Hayat bir gündür o da bugündür.
Sağlıcakla…
Yorum yapın