HALK DİLİ VE TARİHİN BELLEĞİ
‘HALK’ sözcüğünün kavramsal alanı gayet geniştir. Sözcükler, sözlüklerde birden
fazla anlam içermektedir. TDK sözlüğünde ‘HALK’ sözcüğünün anlamı olarak
“Bir ulusun belli bir çevre içinde yaşayan kısmı” tanımını vermekte ve
“Aydınların ve memur topluluğunun dışında kalanlar” diye eklemektedir. Bu
tanımın ‘Türkiye’nin kapitalistleşme öncesinden kalan bir tanım’ olduğunu
düşünüyorum. Universal Dictionary ise, HALK’ın İngilizce karşılığı olan “People”
sözcüğünü, “bir ülkede yaşayan insanların tümü” diye tanımlıyor ve sözcüğün
sınıfsal çağrışımını, “alt sınıflar” tanımıyla belirginleştiriyor. Türkçeye kırk küsur
yıldır emek vermiş edebiyatçılar dahi bu ve buna benzer tanımlamalarda
bulunmaktadır. Halk, bir ülkenin devlet erkinin ve büyük paranın
ayrıcalıklarından yoksun olan en büyük kesimidir. ‘DİL’ sözcüğüne gelince.
TDK’ye göre HALK; “İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını anlatmak üzere
kullandıkları her türlü işaret ve özellikle ses işaretleri dizgesidir, DİL ile ilgili
Universal Dictionary de benzer bir tanım vermektedir. Aslında, tıp dili, hukuk
dili, edebiyat dili, bilimsel dil gibi tamlamalarla kastettiğimiz, dil değil, dilin
zengin akışı içindeki farklı akımlardır. Belli konuları aktarırken seçilen sözcükler
ve cümle kuruluşlarının toplamıdır, yani SÖYLEM’ dir. Öyleyse HALKIN DİLİ
dendiğinde anlayacağımız, imtiyazsız yani ayrıcalıksız insanların söylemidir.
Bugünkü Türkçemizin temeli, halk türkülerinin güfteleri, ninnilerin sözleri,
anonim halk edebiyatı ve bu halkın içinden yetişmiş gezgin ozanların, Yunus’un,
Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun, Pir Sultan Abdal’ın dilidir. Gerçek anlamıyla
HALKIN DİLİ budur. Bu güzelim şiirlerde aşk, insan sevgisi, Tanrı sevgisi, hakça
bir yaşam özlemi ve mücadele vardır ama asla hakaret ve küfür yoktur!.
Küfür ve argo da elbette halk dilinde birer söylemdir, öfke, nefret ve hakaret
ifadesi olan sözler bütünüdür. Ancak küfür ve argo imtiyazsız (ayrıcalıksız)
insanlara özgü değildir. ‘Yöneticiler ve sermayedarlar asla küfretmez’ diye bir
kural ya da teamül yani eğilim yoktur. Üst makamlar, dünyanın her yerinde ve
kimi dönemlerde ağzı bozuk kimselerin olmuştur. Ancak şurası muhakkak ki
tarihe ‘devlet adamı’ diye geçen veya geçmek isteyen siyasetçilerin toplumsal
hayatta küfür ve argodan uzak durmaları diye bir eğilim hep olagelmiştir.
‘Devlet adamı’ niteliğini taşıyan siyaset insanları, karşıtlarının dahi saygısını
kazanmış, büyüklükleri çağları aşan kişilerdir. Geniş kitleler için örnek
oluşturduklarının bilinciyle hepsinin söylemi kibar ve ölçülüdür. Atatürk böyle
bir önderdir. Biz Türkleri pek sevmeyen ve aslen emperyalist bir önder olan
Churchil’i kendi açımızdan, ağır biçimde ve haklı olarak eleştirebiliriz, ama onu
hafife alamayız. O Churchil ki, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’na o
meşhur seslenişinde “Sizi karada, denizde, havada her yerde yeneceğiz” diye
meydan okumuş, dediğini de yapmış ama asla küfretmemiştir. Aynı dönemin
ABD Başkanı Franklin Roosevelt böyledir, dostun düşmanın saydığı bir devlet
adamıdır. Ancak, ağzı bozuk olan Donald Trump asla öyle değildir. Trump,
kendini tesadüfen Roosevelt’in koltuğunda bulmuş, çapsız ama zararlı bir
politikacıdır, ağzından dökülen halkının dili değil, daima kendi ruhunun
yetersizliği olmuştur. Bilmem anlatabildim mi, sizler de anlayabildiniz mi?..
Yorum yapın