Güzellik... Kulağa ne kadar yumuşak, ne kadar davetkâr geliyor değil mi? Hepimizin hayatında bir şekilde yer bulmuş bir kelime. Kimi zaman bir yüz, kimi zaman bir manzara, bazen bir ses ya da bir davranış... Ama güzellik gerçekten nedir?
Toplum bize güzelliğin belli kalıplarla tanımlanabileceğini öğretti. Belirli ölçüler, belirli renkler, belirli stiller... Reklamlar, sosyal medya, moda dergileri yıllar boyunca tek bir fikri pompaladı: Güzellik görünürde olan bir şeydir ve bir standardı vardır. Ama bu gerçekten böyle mi?
Gelin biraz geriye gidelim. Bir çocuğun gülümsemesi, yaşlı bir çiftin el ele yürümesi, annemizin yorgun ama huzurlu yüzü... Bunlar da güzel değil mi? Hiçbiri mükemmel değil belki ama hepsi içimize dokunan, kalbimize iyi gelen şeyler. Çünkü gerçek güzellik, dış görünüşten önce bir hissiyattır.
Bugün aynaya baktığınızda belki gözaltı morluklarınızı fark edeceksiniz, belki saçınız istediğiniz gibi durmayacak. Ama ya gülümsemeniz? Ya birine gösterdiğiniz şefkat? Bunlar aynaya yansımaz ama bir odanın havasını değiştirebilir.
Güzellik, birini yargılamadan dinleyebilmekte, bir cana yardım edebilmekte, kendine iyi bakabilmekte saklıdır. Bazen de sadece kendi halimizi kabul etmekte, kusurlarımızla barışmakta. Çünkü en çok içinden taşan güzellik etkiler çevreyi. Ve inanın, içten gelen bir parıltı, en pahalı makyajdan çok daha derin izler bırakır.
Belki de güzellik, bakmayı bilen gözler için her yerde zaten vardır. Onu fark etmek için kalbimizi açmak yeterlidir.
Yorum yapın