GERÇEKLERDEN KAÇAN KORKAK MIDIR?

32 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğüm gazeteciliğin doğası gereği olsa gerek, çokça ve de sıkça
düşünüyor, düşündükçe de soruyorum. Ama o sorduklarımın çoğuna hangi devirde olursa olsun
maalesef tatmin edici yanıtlar alamıyorum veya aldığım yanıtlar bir türlü beni tatmin etmiyor. Yanıtsız
kalan sorularım nedeniyle bir kez daha düşünüp yine soruyorum; “Gerçeklerden kaçan korkak mıdır?
Ya da kimler daha korkak? diye..
Hatta bu ülkeyi yönetenler mi yoksa onların suladığı çamuru alıp eline yüzüne gözüne bulaştıranlar
mı daha korkak, diye..
Kim daha güçsüz ve korkak? aslında, doğrusu çok merak ediyorum. Anlamsızlığını ve yanlışlığını
bildikleri halde onurlarını hiçe sayarak  kirli ve çirkin siyasetin bir parçası olanlar mı yoksa o siyaseti
ülkeye ‘demokrasi’ diye yutturmaya çalışanlar mı, daha fazla korkak olanlar acaba!.
Bazılarının gazetelerde yayımlanan yazılarını okuyunca kimilerini televizyon ekranlarında konuşurken
izleyince ya da bazen sadece onlara bakınca  bu soruları sormamak olanaksızmış gibi geliyor bana,
gerçekten..
Onlar bence sahte savaşlar, sahte kızgınlıklar, sahte onurlarla apaçık ama görmek istemedikleri acı
gerçeklerden kaçıyorlar, o nedenle o gerçeklerle asla yüzleşmek istemiyorlar. O zaman birkaç soru
daha geliyor aklıma; Sizler hangi gerçeklerden, neden kaçıyorsunuz, elde etmeyi umduğunuz hangi
menfaatler sizi o gerçeklere karşı kör durumuna getiriyor, acaba!.
Bir türlü yanıt alamadığım bu sorulara bu kez ben şu yanıtları veriyorum, aslında yanıt vermek
zorunda kalıyorum; Aslında sizler o acı gerçeklere karşı uyuşma sağlamak için damarınıza sahte
kızgınlıklar enjekte ediyorsunuz. Bilerek ve elbette isteyerek bu körlüğün kaçınılmaz olarak bir
parçası olup zavallı hale geliyorsunuz. Belki de zaten biliyorsunuz ne yaptığınızı, o yüzden kendinize
çok kızıyorsunuz. Kendi yetersizliğinize karşı kendinize duyduğunuz öfkeyi perdelemek, mümkünse
örtmek dolayısıyla saklayabilmek için acımasızca sağa sola saldırıyorsunuz!.
‘Asalet eğer kibirliyse çok zorlayıcıdır’ lafını o nedenle çok seviyorum. Çünkü gerçekten zordur, bir
beladan geçerken, çıkarlarımız, duygularımız, geleceğimiz ağır bir şekilde zedelenip yara almışken,
ismimizi, onurumuzu korumak için gerçekleri söyleyebilmek yani açıkça ve cesaretle itiraf
edebilmek, yaralı iken gülümseyerek sanki yaramız yokmuş gibi davranabilmek. Hani derler ya kan
kusarken, kızılcık şerbeti içtim, demek misali..
Geleceğimiz için geçmişimizi satmamamız gerektiğini bilmektir, bence asıl olan, olması gereken!.
Farkında mısınız, bilmiyorum, ‘utanma duygusu’ günümüzde çoğumuz için hiç gelişmemiş bir
sanat(!) haline gelmiştir, ne yazık ki!..
O yüzden ne o siyaset kavgaları bayağılıktan kurtulabiliyor, ne de o kavgalar pusu zihniyetinden
mertçe yapılması gereken düello aşamasına geçebiliyor..
Ne de 'kesinlikle kendimi soyutlamadan söylüyorum' gazeteciler, köşe yazarları salt gerçekleri
korkmadan ve çekinmeden yazabiliyor mu bu memlekette..
Maalesef bizim meslekte bazıları, kimileri veya birileri neredeyse ‘onursuzluğu madalya olarak
taşıyor’ boynunda veya yakasında..
Kendileri asla dürüst olamadığı için dürüst olanlara da veya olmaya gayret edenlere de utanmadan
akıl vermeye çalışıyorlar. Bu saatten sonra, kimseye ama hiç kimseye gazetecilik öğretecek halim
yok, gazeteciliği benden çok daha iyi bilen(!) çok sayıda üstat(!) denilebilecek adam mı var, bu
memlekette?..
Ama şu kadarını söylemeden geçemeyeceğim; ‘Gazeteciliğin onursuzluk, dalkavukluk olmadığını çok
iyi bildiğimi ve yaklaşık 33 yıldır gerçekten özümsediğimi de gayet iyi kavradığımı bilhassa
belirtmek isterim..”
O nedenle “Eğer gerçekten DUR denecekse, öncelikle ve ivedilikle gazeteciliği dalkavukluğa
çevirenlere DUR denmelidir.”
Bunu da dürüst ve mesleğini seven gazeteciler söylemelidir. Ama söyleyin bana bugünlerde
gerçekten öyle birileri kaldı mı, var mı aramızda?. 

Böylesi durumlarda belki de ‘önce ekmekler bozulmuş, balıklar baştan kokmuş’ demek mi daha
doğrudur ya da ‘et kokarsa tuzlanır ya tuz kokarsa o zaman yapacak bir şey kalmamıştır’ demek
midir?.
Aslına bakarsanız, ar damarı yıllardır sürdürülen çabalarla çatlatılan bir toplumda ‘temiz basından
dürüst gazetecilerden bahsetmek ne kadar mümkündür’ sorarım sizlere!.