FREUD’UN BİLİNÇDIŞI KURAMI
Felsefe dünyasına genel bir bakış getirdiğinizde üç isim hemen göze çarpar, hatta ilk akla gelen olur. Bunlar yani bu üç isim uygarlığın temel taşlarıdır, kanısındayım. Kimler mi, o üç isim? Birincisi; Darvin’dir. İnsanlığın evrim kuramını düşünce dünyamıza, bilim dünyamıza kazandırmıştır. İkinci olarak Marx, diyebilirim. Marx; Artık değeri, emeğin sömürüsünü anlatmıştır. Üçüncü isim ise Freud; Bu üçüncüsü ise insanlığın bilinçdışı davranışlar içine girebileceğini kanıtlamış, bu kuramı geliştirmiştir. Bilinçdışılık bu kadar neden önemli hiç düşündünüz mü? Evet, gerçekten çok önemlidir, bilinçdışı kuramı!. Çünkü, insanların bilinçli sandığımız davranışlarının çoğu bilinç dışı etkilerle güdülenmiş durumdadır. Gizli korkularımız, farkına varmadığımız özlemlerimiz, içimize gömülmüş öfkelerimiz ortaya çıkan davranışlarımız olur. İşte buna bilinç dışılık denir. “benim isteğim, benim arzum, benim kararım” sandığımız, dediğimiz, yaptığımız bir çok şeylerin çoğu bilinç dışı etkilerin güdümünde oluşmuştur aslına bakarsanız..
Tüm bunları düşünürken ve yazarken bugünlerin en önemli meselesi birden aklıma geliverdi. Daha doğrusu hiç aklımdan çıkmayan, son bir haftadır üzerine çok şey düşündüğüm ana ve güncel konusu bir şey aklıma geliverdi. İlk turu milletvekili genel seçimleriyle birlikte 14 Mayıs’ta yapılan, ikinci turu ise 28 Mayıs’ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimi yani şu bizim kader seçimimiz, denilen seçimler..
14 Mayıs seçimleri deyince aslında durup bir daha düşünmek gerekiyor mu aslında..
Ben şahsen ne bekliyordum, aslında ne oldu? Ben de sizlerde çok iyi biliyorsunuz!.
Seçmen kitlesinin yarısına yakını aslında Millet İttifakı’nın oy farkıyla kazanmasını, cumhurbaşkanı seçimini de Kemal Kılıçdaroğlu’nun birinci turda işi bitirmesini, ipi önde göğüslemesini bekliyordu. Toplumun mevcut iktidara, Erdoğan’a karşı coşkulu kabarışı, muhalefetin sistemli çalışması, siyasal iktidarı çok yıpratan ekonomik bunalım, hayat pahalılığı bu sonucu işaret etmiyor muydu? Ediyor görünüyordu bence ama galiba yanılmışım!.
Seçim süreci başladığında elbette iktidarın her türlü ve her çeşit oyunu yapacağını hemen herkes biliyordu ama artık tüm bunlar bu kez bunlar aşılacaktı. Ama 14 Mayıs akşamı geçenini ilerleyen saatlerinde ortaya çıkmaya başlayan sonuçlar durumun istenildiği, beklendiği, umulduğu gibi olmadığını ortaya çıkardı. Cumhur İttifakı’nın oyu birazcık azalsa da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunluğu aldığını, cumhurbaşkanlığı seçiminin de ikinci tura kaldığını gördük. Ne olmuştu, bizler nerede yanılmıştık?.
Kanımca işte bu noktada Freud’un ‘bilinç dışılık kuramı’ devreye girmektedir. Bizler, “Seçmen bu kez kararını verecek, hatta kararını verdi, değişim istiyor” derken, oysa seçmen kitlesinin önemli bir çoğunluğu “kararını bilinçaltında oluşan güdülerle” vermişti bile, bizler fark edememiştik. Peki neydi bu, seçmen çoğunluğunun bilinçaltında oluşan güdüler? O bilinçaltındaki güdülerin en başında iktidar kanadı bileşenlerince ‘oluşturulan korkular’ vardı. En başta seçmen terörle korkutuluyordu, sosyal yardımlar adı altında aldığı yardımların iktidar değişirse bir anda kesileceğinden korkuyordu, dinsel inancına aykırı gelmekten, dine karşı gelmekten, daha açık belirteyim; “iktidar partisine ve Erdoğan’a oy vermezse günaha gireceğinden korkuyor, korkutuluyordu!.
Yine seçmenin önemli bir kesiminin o bilinçaltı hayallerinde ‘özlemleri’ vardı. Örneğin; Cumhurun başındaki kişi gibi, fakirlikten gelip ‘bir şekilde(!) zengin olma özlemi’ vardı. Gecekondu veya barakasından, kulübesinden çıkıp saraylara kurulma özlemi vardı. Tıpkı Erdoğan gibi uçaklara, arabalara sahip olma özlemi vardı. İşte bu türden o bilinç dışı onu güdüler sebebiyle güdülen seçmen kitlesi gerçekte aklına yatsın, yatmasın, yine de gidip oyunu ona ve partisi AKP’ye oy veriyordu. Sadece bu muydu? Sadece seçmenin bilinç dışılığı mıydı sebep? Elbette değildi. Muhalefetin bütünüyle ‘AYMAZLIĞI’ muhalefet bloğundaki siyasetçinin en başta ‘GAFLETİ’ sonrasında içinden çıkamadığı veya işine geldiği için görmek istemediği ‘DELALETİ’ ve hatta kimi siyasetçilerin de ‘HİYANETİ’ de umutların sönmesine, yitirilmesine muhalefet kanadının bütünüyle havlu atmasına etken olmuş, bir anlamda seçmenin ‘BİLİNÇDIŞI’ diye tarif edilebilecek tavrının ‘GÖZARDI’ edilmesinin faturası, belki de ’DIŞAVURUM’ şeklinde tezahür etmemiş midir?..
Yorum yapın