FRENİ BOŞALMIŞ…

İlhan Selçuk, bilmiyoruz hangi tarihli yazısında şöyle demişti: “Bu dönemde önemli olan aklımızı korumaktır. Aklımızı koruyalım… Öyle bir yere geldik ki artık aklımızı bile korumakta zorluk çekiyoruz.”
Şimdi yaşasaydı ne derdi?
Muhtemelen “aklımızı kaybettik”
Veya “çıldırdık”
Gün geçmiyor ki saç baş yolduran açıklamalar, olaylar, felaketler, bile bile yapılan hatalar gündemi meşgul etmesin.
Hangi birine bakacaksınız.
Bu kadar saçma sapan olayın içine düşmüşken yetkililerin yaptığı açıklamalar ise “liyakat” diye mırıldamaktan öteye götürmüyor her birimizi…
Ekonomiyi ışıldayan gözlere bağlamak…
14 lira olan dereotuna karşı çiftçiye ve toprağa sarılacağımıza sadece “bu sıkıntılar geçecek” demek..
Kaç kez su altında kalan Karadeniz sahil yolunda yolun yine çökmesi ve tabiatın bilmem kaçıncı kez ders vermesine rağmen doğayla inatlaşmaya devam etmek…
“Türkiye’nin tüm göstergeleri iyi, hayat pahalılığı dışında” demek…
Geçelim…
Tüm olup bitene karşı akıl ve ruh sağlığımız yerinde ise akşam renkli ekranın assolistlerinden bazıları zaten akıl sağlığımızı felç etmek için çıkarılıyor ekranlara, ki beyaza siyah, masaya kasa, güzele çirkin, kötüye iyi demek için ordalar..
Ayrı bir uzmanlık aldıkları da kesin, bir konu nasıl çarptırılır, nasıl oradan alınıp başka bir mecraya taşınır dalında ihtisaslaşarak delirtme modundalar her daim..
Neyse, usta kalem İlhan Selçuk’u anmamız gerekmiş bugün, onunla giriş yaptık ama somut bir başka konuya geçelim…
Takip edenler, işi adliyeye düşenler veya haberlerde gözüne ilişenler bilir…
Bir süre önce Adalet Bakanlığı dava açıldığında “vatandaş davasının ne zaman biteceğini bilecek” diyerek “hedef süre” belirledi.
1992 yılında fakülteden mezun olduk; o günden bugüne hızlı bir yargılama görmedik…
Ha istisnaen örneğin Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararının Yargıtay’da 5 günde onandığını gördük 2021’de…
Ayarımız yok çünkü, ya yayayız ya inanılmaz derecede loto şansı gibi milyarda bir jet hızındayız!
Neyse davalar hiçbir zaman bakanlığın belki samimi düşünceyle başlattığı hedef süreye uygun ilerlemez, mümkün de değildir hedef sürenin tutması..
İşi hafif ve davaları daha basit diye bilinen İcra Hukuk mahkemesi bile yılda iki duruşma yapıyor, daha ne diyelim?
Neyse konumuz bu da değil…
Konumuz şu…
Hedef süre kavramını kim çıkardı?
Adalet Bakanlığı...
Adalet Bakanlığı ne?
Yürütme organı...
Hedef sürenin muhatabı kim? 
Yargı...
Yürütme organı yargı organına böyle bir şey diyebilir mi, “sen sen sen, şu davayı bu sürede; o davayı o sürede bitireceksin, hedefin bu.”
Hukuk devleti açısından bakarsanız, diyemez, hem kuvvetler ayrılığına aykırıdır, hem gereksizdir, hem fiili duruma uyar değildir.
İşte Hatay 6.Asliye Ceza Mahkemesi kanundaki bu “hedef süre Adalet Bakanlığı tarafından belirlenir” hükmünün Anayasa aykırı olduğunu ileri sürerek AYM’den iptalini talep etti. Talep oyçokluğu ile reddedildi. 5 üyeyle birlikte iptal yönünde oy kullanan AYM Başkanı Zühtü Arslan “süreyi yürütme organının belirlemesi yargı bağımsızlığıyla bağdaşmaz” dedi.
Dedi de ne oldu?
Yapısı siyasi atamalarla bozulan ve hukuktan çok siyasetin nefesinin duyulduğu AYM’deki çoğunluk üyeler ise iptal talebini reddetti.
Yani, yürütme organının mahkemelerde süre belirlemesinin yargı bağımsızlığına halel getirmediğini söyleyen yüksek yargıçlarımız var…
Sağımız solumuz, yukarısı aşağısı, ötesi berisi, önü arkası…
Bu kadar basit bir konuda bile yüksek yargıçlar bölünür, yargı bağımsızlığına bu kadar basit bir noktada bile sahip çıkılmazsa ve “çoğunluğuz”(!) diye böyle derlerse…
Freni boşalmış kamyon gibi inmesi doğaldır ülkemin.
Ne denir ki?
Sonumuz hayrolsun!