Bugün 16 Temmuz 2024 Salı. Bugün o hain darbe girişiminin üzerinden geçen tam sekiz yıl sonra FETÖ ile gerçekten etkin ve kararlı biçimde mücadele edilip edilmediğini, mücadele edildiyse bu mücadelenin ne denli etkin ve kararlı yapıldığını veya yapılamadığını kendimce anlatmaya çalışacağım. Öncelikle şu hususu belirtmekte yarar görüyorum; Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadelede 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden çok önce yani 17/25 Aralık 2013'den sonraki süreçte kimilerine göre 'AKP'nin bam teline dokunduğu için' bizzat dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılmıştır. O günlerden bugünlere geçen yaklaşık on bir sene içinde de FETÖ ile mücadelede en etkin ve kararlı tutum da halen yine bugünün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sürdürülmeye çalışılmaktadır ama…

Bence meselenin ama'sı şudur; 'FETÖCÜLER’ in devlet aygıtı içinde bu denli çöreklenmesini ve 15 Temmuz kalkışmasını gerçekleştirecek kadar güçlenmesini, bir anlamda FETÖ'nün altın nesline altın vuruşu yapabilecek özgüveni cesaretle sağlayan hissiyatı veren ne yazıktır ki, bilerek ve isteyerek olmasa da bizzat Erdoğan ve AKP iktidarı olmamış mıdır, sorarım sizlere…

Belki de işte tam bu nedenledir ki o hain kalkışmanın, 254 şehit verdiğimiz o hain darbe kalkışmasının üzerinden tam sekiz yıl geçmesine rağmen FETÖ ile mücadelede beklenen, olması gereken azim ve kararlılık ve de kökten çözüm getirecek etkinlik, istenilen olması gerektiği ölçüde yani tam anlamıyla bir türlü sağlanamamıştır. Çünkü FETÖ ile mücadele etmesi gereken siyasi güç ve de siyasal erk, bu ‘FETÖCÜLERE karşı aşırı duygusallık' içindedir, kanaatini maalesef hala taşımaktayım. Duygusallıktan kastım şudur; Dindarlık kisvesine bürünmüş, hatta sıkı sıkıya sarılmış, dindarlığı kendilerini koruyan bir zırh olarak gören ve de mevcut siyasal iktidarın gücüne sonsuz biat gösteren veya öyle imiş gibi görünen FETÖCÜLERE daha doğrusu FETÖ artığı sefillere karşı hala gösterilen sınırsız toleranstır!..

Bu sözlerimin tercümesi şudur; 'Özellikle son 14-15 yıllık süreçte bu FETÖCÜLER devlet aygıtı içinde alnı secdeye değdiği, namaz kıldığı, oruç tuttuğu, içki ve hatta sigara içmediği, eşinin veya kendisinin başı kapalı olduğu için yer bulmuş, en kilit mevki makamlara yerleşmiş, yerleştirilmişlerdi. Eskiden bu kriterler saçma sapan laikçi yasaklar yüzünden gizlice yerine getirilirdi, sonrasında ise o laikçi yasaklar kalktığı için alenen bu söz konusu kriterler uygulanmaya başlandı. İşte bu kriterlere uydukları için ve halen de uymaya devam ettiklerinden dolayı o hain ve de sefil FETÖCÜLER daha doğrusu o FETÖ artığı iblisler, Erdoğan'ın ve AKP iktidarının sınırsız toleransı sayesinde devlet aygıtından bir türlü temizlenememiştir' kanaatini halen kuvvetlice taşımaktayım. Şu ana kadar TSK başta olmak üzere devlet aygıtından tümüyle temizlenen FETÖCÜLER ise 15 Temmuz'daki o hain kalkışmaya bizzat katılanlar, destek verenler yani açığa çıkanlar, çıkarılanlar, eline dolaylı ya da dolaysız şehitlerimizin kanı bulaşanlarla bir türlü Erdoğan'a ve AK Parti'ye biat etmeyenlerdi. Bunların yanında ‘KRİPTO FETÖCÜLERİN’ ihbar ve iftiralarıyla bilhassa son yedi buçuk senedir 'FETÖCÜLERİ temizliyoruz' diye devlet aygıtı içinde yani kamuda bulunan kenarda köşe de kalmış ne kadar muhalif gibi görünen veya öyle kabul edilen, solcu, Atatürkçü, modern yaşam tarzını benimsemiş veya öyle görünen kimseler varsa onlarda teker teker ayıklanıp temizlenmektedir. İşte tüm bu nedenlerle FETÖ ile mücadelede bir türlü etkin olunamamakta, kanaatim odur ki, azami biçimde kararlı davranılmamaktadır. İşte o yüzdendir ki FETÖ ile mücadele de gayet uzun süren OHAL'e rağmen istenilen ölçüde başarı sağlanamamıştır. 15 Temmuz 2016'daki o hain kalkışma sonrasında devlet aygıtı içine çöreklenmiş o hain FETÖCÜLER bilhassa Erdoğan'ın biraz önce sözünü ettiğim o ‘dinsel duygusallığını’ yani 'alnı secdeye değenden asla zarar gelmez' şeklindeki ana kriterini bildiklerinden her biri sıkı güya Reisçi olmuş, AK Parti'ye sonsuz biat içinde gösterdikleri ‘yalandan sadakatle’ işlerini yürütmeye, dümenlerini çevirmeye devam etmekte, adı ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olan devlet aygıtını eskisi kadar olamasa da bir parçacık kemirmeyi sürdürebilmektedirler!..

Bunun adı da hiç kimse kusura bakmasın ama ya da bakarsa baksın, resmen gaflettir, delalettir, daha ötesi ihanettir. Umuyorum ki önümüzdeki süreçte sözünü ettiğim o gaflet ve delalet ve hatta ihanet halinden topyekün kurtulmuş oluruz. Bütün temennim budur!..