Aslına bakarsanız düşüncenin felsefesi Anadolu topraklarında yani bu topraklarda doğmuştur. Milattan önce altıncı ve yedinci yüzyılda ‘Miletos’ antik kentinde yaşayan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes Anadolu’daki ilk filozoflar olarak bilinirler. Belirttiğim o isimlerin filozof olarak nitelendirilmelerinin iki temel nedeni vardır: Birincisi, evrenin temel ilkesi, özü, kaynağı anlamına gelen ‘ARKHE’ kavramını ortaya atmaları ve ‘ARKHE NEDİR?’ sorusunun yanıtını araştırmış olmalarıdır. İkincisi ise, doğayı ve evreni doğaüstü güçlerle değil, doğanın sınırları içerisinde kalarak ve akıl yürüterek açıklamalarıdır. Bu durum aslında bana göre ‘Aydınlanma’ ve ‘İnsanlık’ tarihinde, devrimci bir gelişmedir. Çünkü bu aynı zamanda ‘mitos’ tan ‘logos’a, yani ‘söylenceden akıl yürütmeye geçişin’ ilk adımları arasında yer alır. Milattan önce yüzyılda yaşayan Herakleitos Efesos’ ludur ve milbeş ve altıncı yüzyılda yaşayan Anaksagoras Klazomenae olarak bilinir. Herakleitos; ‘evrende her şeyin bir akış, hareket, değişim ve dönüşüm içinde olduğunu’ Anaksagoras da ‘evrende her şeyin iç içe geçmiş olduğunu, her şeyde başka bir şeyden bir parça olduğunu’ söylemiştir. Dahası Anaksagoras; Atina antik kentinde felsefi çalışmaları ilk başlatan kişi olduğu ifade edilir. Bu durumun Anaksagoras’a milattan önce dört ve beşinci yüzyılda Atina’da yaşayan ve felsefenin gelişmesine büyük katkılar sağlayan Sokrates ve Platon ile Aristoteles gibi filozofların yolunu açtığı belirtilmektedir. Miletoslular antik çağda Karadeniz’de iki kent kurmuşlardır. Bunlardan birincisi Sinope yani bugünkü adıyla Sinop diğeri ise Trapezos yani bugünkü Trabzon’dur. Milattan önce dördüncü ve beşinci yüzyılda yaşayan Diogenes;  ‘Diyojen’ Sinopeli yani Sinopludur. Diogenes yani Diyojen, doğa, akıl ve bilgelik arasında bir bağlantı kuran ilk filozoflardan birisidir ve bu açıdan devrinin ünlü filozofları da etkilemiştir. Diyojen; geleneğe, töreye, paraya, otoriteye karşı çıkmıştır ve bu yöndeki bazı davranışlarından ötürü, Platon’un bir eserinde kendisi için, ‘Sokrates’in delirmiş hali’ nitelendirmesi yapılmıştır. Bazı kaynaklara göre; Diyojen gündüz vakti kalabalık meydanlarda elinde bir fenerle dolaştığında, kendisine ne yaptığını soranlara, “Bir insan arıyorum!” yanıtını vermiştir. Yine bazı kaynaklara göre;, ünlü komutan Büyük İskender kendisini ziyaret edip, “Sizin için ne yapabilirim” diye sorduğunda, “Önümden çekilip güneşimi engellememeni, gölge etmemeni isterim” demiştir. Büyük İskender; “İskender olmasam, Diogenes olmak isterdim” dediğinde ise Diogenes; “Diogenes olmasam, yine Diogenes olmak isterdim” diye yanıt vermiş.

Demem o ki; ‘Doğaya uygun yaşamın akla uygun yaşam olduğunu’ savunan ‘Stoacı’ akımın üç öncüsünden ikisi Asos’lu Kleanthes ile Soli’li Krisipos Anadolu’da yaşamışlardır.

Felsefe tarihinin en önemli filozoflarından birisi olan, epistemoloji, ontoloji, mantık, etik ve siyaset felsefesi alanındaki çalışmalarıyla çığır açan Aristoteles, tam anlamıyla Anadolulu olmasa da yaşamının bir döneminde Assos’ta yaşamışlığı vardır. Deneyimci akımın öncülerinden olan Epikuros da bir dönem Lampsakos’ta yaşamıştır. Ardından ‘Ortaçağ’ dönemi ile birlikte, Bizans İmparatorluğu döneminde, ‘tektanrılı’ dinler, Anadolu’da teokratik bir düzen kurmuş ve böylece felsefe gerileme dönemine girilmiştir. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu döneminde de süregelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet kurması ve izleyen süreçteki cumhuriyet devrimleriyle, Cumhuriyetin özünde olan laiklik ilkesiyle ve eğitim alanındaki reformlarla birlikte, Anadolu’da felsefenin yolu, binlerce yıl sonra, yeniden açılmıştır. Atatürk’ün felsefeyle bağlantısı sadece bundan da ibaret değildir. Atatürk’ün ‘Aydınlanma’ devrimlerinin kaynağı, başta 18. yüzyıl filozoflarından Jean-Jacques Rousseau ve onun halk egemenliği kuramı temel olmak üzere, filozoflardır, felsefedir. Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutladığımız bugünlerde bizler tarafından ulusça bilinmesi gereken gerçeklerden birisi de budur, bilinsin, bilmeyenler öğrensin, öğrenenler, bilmeyenlere anlatsın istedim…