Bugün dünyanın herhangi bir köşesinden bir insanla saniyeler içinde iletişim kurabiliyoruz. Uzaklar yakın, yabancılar tanıdık hâle geliyor. Ancak bu küresel yakınlaşma beraberinde önemli bir soruyu da getiriyor: Farklılıklarla nasıl iletişim kurarız?
Kültürlerarası iletişim tam da bu noktada devreye giriyor. Din, dil, inanç, gelenek, düşünce tarzı… Tüm bu farklılıklar, insanlar arasında hem zenginlik hem de zaman zaman iletişim engeli oluşturabiliyor. Bir kelimenin başka bir kültürde bambaşka bir anlama gelmesi, bir davranışın saygı göstergesi ya da hakaret olarak algılanabilmesi—işte bu gibi örnekler, farklılıkları anlamadan kurulan iletişimin ne kadar riskli olabileceğini gösteriyor.
Ancak şu da bir gerçek: Farklılıklar bir tehdit değil, bir öğrenme fırsatıdır. Bir başkasının yaşam biçimini, düşünce sistemini, dünya görüşünü dinlemek bize yalnızca onu değil, kendimizi de daha iyi tanıma şansı verir. Empati, kültürlerarası iletişimin temel taşıdır. Birbirimizi dinlediğimizde, önyargıların yerini anlayış alır.
Bugün dünya; ayrışmadan çok, bir arada yaşamayı öğrenmeye ihtiyaç duyuyor. Bunun için de öncelikle “benim gibi değil” diye dışlamak yerine “neden böyle düşünüyor” diye sormayı öğrenmemiz gerekiyor. Kendi doğrularımızın evrensel olmadığını kabul etmek, iletişimde yeni kapılar açar.
Kültürel çeşitlilik yalnızca korunması gereken bir değer değil, aynı zamanda geleceğe taşınması gereken bir güçtür. Farklılıkları anlamak; sadece barış içinde yaşamanın değil, birlikte üretmenin, birlikte gelişmenin de anahtarıdır.
Özetle; başkalarını değiştirmek için değil, onları anlamak için iletişim kurmalıyız. Farklılıkları kucaklamak, aslında insanlığı kucaklamaktır.
Yorum yapın