Türkiye bugünlere enflasyon öğretilerinin ideolojik kisveyle çıkar amaçlı olarak reddedilmesi aşamasına geldi! Bilmem farkında mısınız?..

Yine biliyor musunuz, farkında mısınız, bilmem ama son süreçte fiyatlar şahlanırken sıkı para politikasına mali disipline geri dönülmemesi, Türkiye’ye bir on yılı daha kaybettirdi. Oysa yüzde 3 veya 5’in üzerinde seyreden fiyatlar, bozulan makroekonomik istikrarın göstergesidir. Önlem alınmazsa çift, 3, 4 veya 5 haneli fiyat artışları birden patlayabilir!..

Çözüm için kaç önlem(!) ve istikrar(!) paketi gerekeceği, ülkeden ülkeye değişir. Ama nedenler ve politika araçları hiç değişmez. Elektrik ve petrol gibi girdilerin fiyatlarındaki veya döviz kurundaki artışlar, maliyet enflasyonunun habercisidir. Kısılamayan, hatta artması teşvik edilen yurtiçi talep kadar, ulusal paranın değerindeki düşüş sonucu dış talebin artması ise talep enflasyonunu besler. Buna karşılık artmayan, artırılamayan üretim ve arz enflasyonu tırmandırır. İşsizlik de artarsa bu defa sorun enflasyon ve durgunluk döngüsüne dönüşür. İşte böyle bir süreçte önlemlerin ertelenmesi veya özerk kurumlara işlev kaybettirilmesi ülkeyi ekonomik istikrarsızlığı kronikleştirir. Tabii ekonomi dışı faktörler de ekonomik istikrarı bozar. Sürekli savaş hali, iç kargaşa veya terör, gereksiz, verimsiz büyük yatırım projeleri, afetler nedeniyle daralan tarım alanları, yanan fabrikalar, salgınlar, yine arz azalması nedeni ile enflasyon ve durgunluğu besler. Dışa açık ekonomiler ticaret ortaklarındaki ekonomik istikrarsızlıklardan da nasiplenir…

Yazımın buraya kadar ve bundan sonraki bölümlerinde Profesör Doktor Sema Kalaycıoğlu’nun geçenlerde bir gazetede yayımlanan görüş ve düşüncelerinden epeyce yararlandığımı ve kısa alıntılar yaptığımı özellikle belirtmek isterim.

Türkiye’nin özellikle 2016 sonrasındaki ekonomik durum ve duruşundan, bunların hepsiyle adeta beslenen ekonomik daralmayı görmek mümkündür. Politikasızlığın, kişiselleşmiş, tarafsızlığını yitirmiş beyhude müdahalelerin, yüksek maliyetli yatırım ve kamusal israfın enflasyonu tek haneli istenen değerlerden, nasıl önce tek haneli tehlike değerlerine, sonra çoklu hanelere sıçrattığını anlamaktadır, kanısındayım. Ama enflasyonun psikolojik bir başka boyutu da vardır.

 

Sözde ‘HETEREDOKS’ politikaların keyfi uygulamalarından ‘RASYONEL’ politikaların olması gereken seçeneklere dönerken şimdi bir de enflasyonun psikolojik yönü gündeme geliverdi, kaçınılmaz olarak.  Enflasyonun şiddetlenmesinde psikolojinin önemi bilinen ve kabul görmüş bir yaklaşım, davranış psikolojisine dayanan bir bakış açısıdır aslında. Ancak durum anlatıldığından ve görünenden biraz farklıdır. Fiyatların gelecekte daha da artacağı beklentisi, insanları bugünden, daha çok tüketmeye, satıcıları ise gelecekte daha pahalı satmak için bugün stoklamaya teşvik ederek enflasyonu körükledikçe körükler. Ekonomi politikalarına ve resmi rakamlara kalmayan güvenin yarattığı adeta paçasını kurtaran bir davranış biçimi beklenen veya öngörülen enflasyonu bugüne etkisini ancak böyle açıklar. Aslında artan fiyatlar, küçük veya büyük tasarrufları erittikçe, ulusal paradan kaçış, harcamayı mala veya döviz gibi alternatif tasarruf araçlarına yöneltir. Birincisi enflasyonu doğrudan, ikincisi ise dolaylı olarak etkiler, hatta durgunluğu beslemeye başlar. Bir de enflasyon, kural sevmeyen toplumlarda hemen iş ahlakını bozar. Etiketleri önceden değiştirme, kalitede, tartıda, kasada ve faturada hile, yalan, acındırma ve borç ödememe fiyatları şişirmeye devam eder. Ahlaki pusuladan şaşmanın, bozulmaların yarattığı negatif etkiler ise beklenen, umulan enflasyonu epeyce aşar ve toplumda hiçbir orta vadeli programın düzeltemeyeceği bir kalıcı hasar yaratır. Faturası fahiş kamu ihale bedelleri karşısında buna da bir nevi ‘UYDUK İMAMA’ davranışı mı desek acaba ne desek bilemedim valla!..