EKONOMİDE 5 FARKLI TÜRKİYE GERÇEĞİ!..

Ekonomistler son süreçte yaşanan döviz artışlarıyla Türkiye ekonomisinin
büyüklüğü 690 milyar Amerikan Doları’nın altına gerilediğini öne sürüyor. 3
Kasım 2002’de yapılan seçimlerde AKP iktidar olduğunda 1.67 TL olan Amerikan
doları bugün 17.30 ile 17.50 seviyelerinde işlem görmektedir. Eski Hazine
Müsteşarı Mahfi Eğilmez’in tespitiyle ‘Kişi başına gelir açısından Türkiye
2015’te 66. sıradayken 2021’de 78. sıraya geriledi. Bu yılın sonu itibarıyla
sıralamadaki yerinin 83 veya 84’de kadar gerileyebileceği öngörülmektedir.’
8.000 Amerikan Doları’nın altına inen kişi başı gelirle Türkiye ekonomik olarak
dramatik şekilde düşmüştür. Bu düşüş en çok toplum katmanlarının en altını
zaten bozuk olan gelir dağılımının etkisiyle sarsmıştır. TÜİK’in Haziran 2021’de
açıkladığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması yüzde 20’lik en yüksek gelir
grubunun, toplam milli gelirden yüzde 47 buçuk pay aldığını
gösteriyordu. İktidarın son politikaları gelir adaletsizliğini daha yönetilemez hale
getirmiştir. İşte tüm bu nedenlerledir ki, gelir dağılımının detaylarına
baktığımızda bugün Türkiye’de beş farklı ülkenin iç içe yaşadığını söyleyebilir
miyiz? Yazımın bundan sonraki bölümünü eğer okursanız, o sorunun yanıtı
“Evet söyleyebiliriz” olacaktır!..
Türkiye’de yaşayan yaklaşık 50 bin kişilik bir kitle var ki, tam
anlamıyla Monako’nun nüfus büyüklüğüne, gayri safi hasıla büyüklüğüne ve
kişisel gelirine sahip durumdadır. Bunların bir kısmı nesillerdir ticaret ve
sanayiyle meşgul aileler ve sanayiciler ama büyük kısmı AKP döneminde
zenginleşmiş inşaatçılar ile iktidarın nimetlerinden yararlanan kesimlerden
oluşmaktadır. Ülkenin en varlıklı bölümünü oluşturan bu 50 bin kişilik kesimin
kişi başı ortalama yıllık geliri 220 bin Amerikan Doları civarında ve ülke
ekonomisinden yılda 10-12 milyar dolar civarı pay alıyorlar. Ülkedeki gelir
dağılımından aslan payını alan ikinci grup toplamda 6 milyon civarı bir kitleyi
oluşturuyor. Danimarka’nın nüfusuna ve yaşam standartlarına sahip bu kesim,
küçük ve orta ölçekli işletme sahibi girişimciler, iyi eğitimli profesyoneller,
rantiyeler, doktorlar, avukatlar ve sanatçılar gibi toplum katmanlarından
oluşuyor. Bu kesimlerin kişi başı yıllık gelirleri 55-56 bin Amerikan Doları
seviyesinde olduğu hesaplanıyor. Bunlar Türkiye’nin ülke ekonomisinden
ise 340-350 milyar dolar gibi bir pay almaktalar. Türkiye’nin orta direği
diyebileceğimiz 16-17 milyonluk bir kesim üçüncü grubu oluşturuyor. Romanya
vatandaşlarının nüfusuna ve yaklaşık olarak aynı yaşam standartlarına sahip
durumda gözüküyor. Bunlar ayda 1200, yılda ise 12 bin Dolar civarına yaklaşan
gelirleriyle baş gösteriyorlar. Bu üçüncü grubun ülke ekonomisinden aldıkları

toplam pay ise 190-195 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.. Ağırlıklı
beyaz yakalılardan oluşan bu kesim ekonominin ana motor gücünü oluşturuyor.
Türkiye nüfusunun ağırlıklı bölümünün, bugün için Cezayir’in nüfusuna ve
yaşam standartlarına yakın koşullarda yaşadığını rahatça
söyleyebiliriz. Ortalama olarak 45-46 milyon kişilik büyük kitleyi oluşturan bu
kesim, asgari ücretliler, emekliler ve küçük esnaftan oluşuyor. Bu kesim ayda
240 ile 280 Dolar, yılda ise 3 bin 200- 3 bin 400 Amerikan Dolarlık kişisel gelire
sahip durumdalar. Bu büyük grup Gayri Safi Ulusal Hasıladan ortalama 150- 155
milyar dolar civarı toplam payı ancak alabiliyorlar. Bu kesim en alttaki yüzde
yirmilik kesimi oluşturuyor. Ortalama 17-18 milyonluk bu kesim bugünün
Suriye’si kadar bir nüfusa sahipler ve çok benzer yaşam koşulları içinde
yaşıyorlar. Aylık sadece 150-160 Dolar, yıllık ise 1800-1900  Amerikan Doları
civarı gelirle yaşayan bu kesim ülke ekonomisinden sadece 30-32 milyar dolarlık
toplamda pay alabiliyor. Bir kısımda emekliler, çiftçiler, işsizler ve
sığınmacılardan oluşan bu kesim açlık sınırının altında yaşıyor. Ağırlıklı olarak
devletin ve belediyelerin sosyal destekleriyle ayakta durmaya çalışıyorlar. 
Sizlere Türkiye’de ekonomik anlamda yan yana yaşayan ama beş farklı ülkenin
her birinin farklı öncelikleri olan beş ayrı sosyal sınıfı örnekleriyle anlatmaya
çalıştım. Ancak belki de ilk kez, ekonomik anlamda bu beş farklı ülke gibi
görünen farklı sosyal sınıfların hepsi birden bilmem farkında mısınız, kökten
değişim istiyor. Çünkü hiçbirinin bu iktidarla artık işlerin düzeleceğine dair
umudu kalmamış durumdadır. O nedenle İktidarın devamından yana olanların
da motivasyonları da umuttan değil, kaygıdan besleniyor durumdadır. Beş farklı
Türkiye’nin gündem ve beklentileri ilk kez bu kadar yakınlaşmışken, değişim
talebi bu kadar yaygın ve güçlüyken ve iktidar bu denli kötü yönetirken
muhalefet yine de kaybedebilir mi?.
Bu noktada kanaatim, öngörüm odur ki, seçmendeki değişim umudunun ve
kaygıya dayalı direncin sosyolojik ve de psikolojik boyutlarını doğru kavrayamaz
ise beş farklı Türkiye’yi ortak bir duyguda birleştiremez ise, o soruya yanıtım
maalesef ‘EVET’ olacaktır!..