EKONOMİ ÖZELLEŞTİRMEYLE Mİ? KAMULAŞTIRMAYLA MI, DÜZELİR?

Ülkemiz epeyce bir süredir çok kötü ekonomik koşullar içinde boğuşmaktadır. Enflasyon son 4-5 yıldır bir türlü kontrol edilememekte sürekli yükselmektedir. Dolar, Avro, özellikle son bir yılda ikiye katlandı. Bütçe açığı her ay daha da artıyor. Devletin borçları, ancak yeni borç bulunarak ödenebiliyor. Dışalım, dış satıştan daha fazla düzeydedir. Bir zamanlar tarımda kendine yeten Türkiye, temel tarım alımlarını bile günümüzde yurt dışından sağlıyor. Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi dış alımı, dışsatımdan öncelikli hale getiren politikalar uygulayanlar, “Paramız var ki alıyoruz” diyerek övünmekten geri kalmıyorlar. Osmanlı’nın geçmişteki hatalarından ders alıp, Atatürk’ün Cumhuriyet politikalarını uygulayacaklarına, tam ters bir yolda tam gaz ilerliyorlar. Oysa 1923-1938 arasında, 1929’daki dünya iktisadi buhranına, Osmanlı’nın borçlarının ödenmesine rağmen yabancıların elinde olan sanayi, ulaşım gibi sektörlerdeki kuruluşlar millileştirilmiş, olağanüstü bir başarı yakalanmıştı. Tahılların, besinlerin dışalımı 1923’ten 1938’e kadar, büyük ölçüde azalmıştı. 1925’te 49. 2 milyon TL açık veren dış ticaret, 1937’de 23,6 milyon TL fazla vermişti. Lozan Antlaşması’na göre; Türkiye beş yıl daha Osmanlı gümrük tarifesini uygulayacaktı. 1929’a kadar olan dış ticaret açığının nedeni budur. Gayri safi ulusal hasıla yani bir ülke vatandaşlarının verilen bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para karşılığındaki değerlerinin toplamı demektir. İşte o gayri safi ulusal hasıla Atatürk döneminde yılda yüzde 7.4 artmıştır. Bu oran 1930-1938 arası çok daha fazladır. Sanayide yılda ortalama yüzde 9.6 büyüme sağlanmıştır. Tarım; etkin şekilde desteklenmiş; 1929’da yaşanan büyük ekonomik buhran, tarım ürünlerinin fiyatını yarı yarıya düşürmesine karşın, yılda ortalama yüzde 7.6 büyümüştür. Oysa ABD’nin 1929’da 83 milyar dolar tutan ulusal hasılası yani geliri, 1932’de 51 milyar dolara inmiştir. Bunlar olurken Toptan eşya fiyat endeksi yani toptan satılan malların fiyat artışlarını gösteren endeksi kast ediyorum, 1923- 1938 arasında eksi 2 dir. 1 TL’dir, O dönemde Bir Türk Lirası 1.8 dolar etmektedir. Bu dönemde millileştirilen yani kamulaştırılan şirketler arasında su, demiryolu, tramvay, rıhtım, kömür madeni, telefon, elektrik, havagazı, bakır madeni, kömür madeni işletmeleri vardır. O dönem ulusal sanayi kuruluşları çok ucuz bedellerle satılmamış, tersine yatırım yapılarak kurulmuştur. Atatürk’ün sözleriyle, kamu iktisadi kuruluşları kar etmek için kurulmuşlardır ve gerektiğinde satılabilirlerdi. Ancak bu satışın temel koşulu, toplumun ortak yararının yani kamu yararı oluşmasıdır. Merhum Araştırmacı-Gazeteci-Yazar ve Tarihçi Ahmet Taner Kışlalı  buna şöyle açıklık getirmektedir: “Bu ortak yararın da üç olasılığı bulunmaktadır: Zarardan kurtulma, daha ileri bir teknolojiye geçme, ekonomik gücü halka yaymaktır. Eğer zarar eden değil de, kar eden bir kuruluş özelleştirilmek isteniyorsa, daha ileri bir üretim düzeyine geçmek söz konusu değilse, ekonomik güç halka değil de, iç ya da dış bazı odakların eline geçecekse; özelleştirmede ‘toplumun ortak yararı’ bulunduğundan elbette ki söz edilemez.”